28 Haziran 2014 Cumartesi

+ RADJA YOGA

                                                                               


                                                           Radja Yoga


 Yoga felsefesine göre insan Evrenin sırlarını çözmekten önce kendi iç dünyasını çözmelidir. İnsan yüksek Benliğinin farkında olmadan kendi gücünü ve bu gücün arkasında olan İradeyi de bilemez ve bu gerçeğin üzerinde kurulmuş Raja Yogayı öğrenmekte zorluk çeker. Yoga üstatları Radja Yoga yoluna girmiş kişilere ön çalışmalarda Benlik bilincini öğretirler.
 Yogada Benlik uyanışının iki basamağı olduğu söyleniyor. Birinci basamak Benlik bilincidir. Burada kişi kendi gerçek Benliğini biliyor,  onun ölümsüz varlık olduğunu, bedeninin ise geçici bir süre için kullandığı “giysi” olduğunun farkındadır. İkinci basamakta kişi tüm varoluşla bir olduğu hakikatini öğreniyor. Bu bilincin iki hali Radja Yoga yoluna girmiş herkese açılıyor. Bazıları bu bilinç haline bir anda girebiliyorlar, bazıları ise uzun çalışmalar ve egzersizler sonucunda giriyorlar.
Gerçek “Ben”in uyanışı kolay bir yol değildir. İnsan uyanıp gerçek “Ben”i maddi formundan, kendi bedeninden ayrıştırmayı öğrendikten sonra Beni kendi zihninin alt düzeyleriyle karıştırmaya başlar. Bu derin yanılgıdır. Zihin tezahür ettiği tüm düzeylerde sadece “Ben”in enstrümanıdır, “Ben”in kendisi değildir.
Radja Yogada tüm Yoganın başka dallarında olduğu gibi insan zihninin üç bölümünden söz ediliyor. Zihnin en alt düzeyi içgüdüsel zihin sayılır (KAMA-MANAS). İnsanoğlunun bu zihni hayvanlarla ortak özelliklere sahiptir. İçgüdüsel zihin çok önemli iş yapıyor: bizim vücudumuzun hayvansal yaşamını sürdürüyor ve kontrol ediyor. Yemek, içmek, üremek, hayatta kalmak –bunların hepsi içgüdüsel zihnin denetiminde yapılıyor. Zihnin bu boyutu tüm yaşam deneyimlerimizin deposudur ve tek bizim değil, tüm geçmiş atalarımızın, soyumuzun Evrim sürecinde elde etmiş deneyimlerinin saklandığı ve kodlandığı yerdir. İlkel yaşam formlarından geriye kalmış ne varsa ve ebeveynlerimizden miras aldığımız alışkanlıkların hepsi içgüdüsel zihnin sınırlarındadır. Hayvansal içgüdülerimiz, arzularımız, isteklerimiz, kıskançlığımız, nefretimiz bu zihinde saklıdır. İlkel insanda ve hayvanlarda içgüdüsel zihin kontrolsüzdür. Fakat insan geliştikçe daha yüksek zihnin arzularına ve isteklerine hizmet etmeye başlar ve içgüdülerini kontrol etmeyi öğrenir. Bu arada Yoga içgüdüsel zihnin önemini düşürmüyor, zihnin bu bölümü hala insanın hayatta kalması için çok önemlidir. Fakat geçmişte önemli olan bazı şeyler şimdi insan için o kadar önem taşımaya bilir. Her şey yerinde güzeldir: öyle duygular var ki bazı varlıklar için normal olduğu halde bu gelişim boyutunu aşmış kişiler için yersiz olabiliyorlar.
Burada altını çizmek istediğimiz şey-içgüdüsel zihin insanın “Ben”i değildir.
Yoga içgüdüsel zihnin üzerinde yerleşmiş entel zihinden bahsediyor. Entel zihin düşünen, analiz eden, fikir üreten zihindir.(MANAS) Bu makaleyi anlamaya çalışırken siz bu zihni kullanıyorsunuz, ama bu sizin özelliğinizdir, siz değilsiniz. Düşünseniz Benliğinizi kolay şekilde içgüdüsel ve entel zihinden ayrıştıra bilirsiniz. Entel zihin “Ben”in kullandığı enstrümandır ve “Ben”in kendisi asla değildir.
Üçüncü zihin ruhsal zihindir(BUDDHİ) Zihnin bu bölümü ruhsallığın, dehanın, ilhamın kaynağıdır. Zihnin bu yavaş evrimleşen bölümüne tanrı aşkı, gerçek dini duygular, koşulsuz sevgi, büyük idealar, insanlığın gelişimine hizmet eden teoriler aittir.
Fakat zihnin bu harika bölümü bile sadece insanın gerçek Benliğinin kullandığı vasıtadır.
Radja Yoga insana kendi Benliğini zihnin farklı boyutlarından ayrıştırmayı öğretiyor.
Genelde insanlık daha çok alt zihinleri kullanmaktadır. İnsanın içsel dünyasında onun hayal edemeyecek kadar güç ve özellikler vardır. Bu özellikleri ruhsal zihin yüze çıkarabiliyor. Raja Yoga insanda saklı olağanüstü gücün yüze çıkması için doğru yolu işaret ediyor.
Şimdi sakin bir yere çekilip bahsettiğimiz konuları düşünün. Sizin zihinsel durumlarınız- düşünceleriniz, tepkileriniz sizin yüksek Benliğinizin tezahürleridirler. Bu düşünceler siz değilsiniz. Bu gerçeği anladığınızda siz düşüncelerinizi her hangi başka şeyi izlediğiniz gibi izleye bilirsiniz. Siz Benliğinizi dışarıdan izleyemezsiniz, ama “Ben” olmayan her şeyi görebilirsiniz.
Yoga bedensel tepkilerin ve durumların- açlık, acı, haz, sevinç, kıskançlık ve saire- Benin önemli özellikleri olmadığını vurguluyor. Belli aşamayı kast etmiş Yogalar bu tip tepkilerin kölesi olmaktan çıkmışlar, onlar irade gücüyle bir şekilde bu tepkileri kontrol edebiliyorlar. Tabi ki, Yogalar açlığı da, acıyı da hissediyorlar, ama bu tepkileri sadece fiziksel yaşamın gerekli olan ifadesi olarak algılıyorlar, onları kabul edip kontrol etmeyi öğreniyorlar ve “Ben” ‘den ayrı tutuyorlar. Dikkat etseniz etrafınızda birçok insanın bu fiziksel duygularla bir olduklarını; Kendilerini, Benliklerini bu tür hislerin yığını olarak algıladıklarını görürsünüz. Bu tür insanlar kendi duygularını dışarıdan izlemekte zorluk çekerler, onları kedilerinden ayrıştırıp ayrı göremezler.
İnsan ruhen geliştikçe duygular ve hisler ondan uzaklaşıyor. Bu o demek değil ki, Yoga açlık çekmez veya susamaz. Yoga fiziksel bedeninin ölçülü şekilde ihtiyaçlarını giderir, ona hizmet eder, ama “ben acım” dediğinde sadece bedeninin aç olduğunun farkındadır,  onun için fiziksel hayatın ihtiyaçları Ben ideasından uzak kalıyorl. Böyle bir insan “benim karnım” ,”benim ayağım”, “benim vücudum” der,  bunların ona ait olduğunu, ama Ben olmadığı biliyor.
Daha da ilerlediğinde Yogayı öğrenen kişi duygularını: kederi, nefreti, sevinci, kıskançlığı, kalbinden geçen hisleri –izleyebileceğini görüyor. Kişi duygularını izlemeyi öğrendiğinde onları analiz edebiliyor, onlardan kolayca sıyrılabiliyor. İnsanın kendi duygularını uzaktan izleyebilmesi onların “Ben “olmadığının kanıtıdır. “Ben”  iyi ve kötü duygulardan çok daha yüksektedir ve onlara bağımlı değildir. “Ben” bu duygulardan önce de vardı ve hep var olacaktır. Kendi Benliğini bilen kişi artık duygularının kölesi olamaz, o duygularının patronu olur.
Daha önce söylediğimiz gibi insanın düşünceleriyle kendini özdeştirmesi doğru değildir. Kişi kendi düşüncelerini analiz edip izleye bilir. En yüksek ruhsal zihne mahsus düşünceler bile “Ben”in kullandığı vasıtalardır. Bunlar “Ben” olmayanlardır. İnsan duygularını, düşüncelerini, tepkilerini, yüksek idealarını gözlemleye bilir, onları “Ben”den ayrıştırıp izleyebilir. Ama “Ben”i izleyemez. İnsanın en yüksek ruhsal hali sadece “Ben”in kullandığı enstrümandır, “Ben” değildir.

“Ben” değişmez ve sabittir, her zaman vardır. Onun gözüken gelişimi ruhsal zihnin çalışma sının sonucudur. Raja Yogada “Ben”i birçok şeffaf örtüyle kapatılmış çırağa benzetiyorlar. Perdeler kalktıkça çırağın ışığı güçleniyor, daha parlak oluyor. Fakat çırağın ışığı değişmiyor, sadece onu kapatan perdeler kalkıyor. Çırak hep oradadır, hep parlaktır. “Ben”i anlamak süreci perdelerin kalkmasına benzer, perdeleri düşürmek için usta bir dokunuş yeterlidir.

19 Haziran 2014 Perşembe

+ KARMA YOGA





              KARMA YOGA






 İnsanlığın amacı bilgidir. Bu Doğu felsefesinin en önemli ideasıdır.
İnsanın asıl amacı bilgidir. Sevinç, haz, mutluluk çabuk tüketiliyorlar ve bu sebepten insan hayatının amacı olamazlar. Dünyanın tüm olumsuzlukları insanın mutluluğu amaç olarak görmesinden kaynaklanıyor. İnsan geliştikçe ulaşmak istediği şeyin mutluluk değil, bilgi olduğunun farkına varıyor. O, anlıyor ki, mutluluk da, acı da onun en büyük öğretmenleridirler. İnsan iyiliğin ve kötülüğün de onu aynı şekilde eğittiğini öğreniyor. Mutluluk ve ıstırap onun Ruhunda izler bırakıyor ve bu izlerin özel karışımı kişinin karakterini yapılandırıyor.
İnsan karakterini yakından incelesek görürüz ki o kişinin isteklerinin ve meyillerinin birleşimidir-onun zihninin özelliğidir. Sevinç ve keder karakterin formalaşmasını sağlıyorlar, bazı zaman kederin katkısı daha fazla oluyor. Evet, acı mutluluktan daha iyi öğretmendir.
 Biz bir insanın bir şeyleri öğrenmesinden bahsettiğimizde gerçekte onun sadece öğrendiği şeyi açığa çıkardığını, açtığını söyleyebiliriz. Kişi, gerçek bilginin hazinesi olan Ruhun perdelerini kaldırdığında  öğrenmek istediği şeyi “açıyor”, su yüzüne çıkarıyor. Dış dünya bizi sadece bu bilgiye itiyor, bizi dürtüyor. Tüm bilgi bizim bilincimizde saklıdır. Bizim dünyaya verdiğimiz zihinsel ve fiziksel tepkilerin sonucunda bu bilgiler açılır.
Karma Sanskritçe “kri” –eylem anlamına geliyor. Biz hep Karma üretiyoruz: konuşuyoruz- karma, dinliyoruz-karma, geziyoruz-karma; zihinsel ve fiziksel yaptığımız her şey karmadır ve üzerimizde onun izlerini taşıyoruz.
İnsanın küçük davranışları toplamda önem kazanıyor. Büyük iş binlerce küçük işlerden oluşuyor. Birisinin karakterini öğrenmek istediğinizde onun büyük işlerine, kahramanca yaptıklarına bakmayacaksınız; Her kez hayatında bir kere kahraman olabilir. Onun küçük basit işleri nasıl yaptığını gözlemleyeceksiniz. Burada onun gerçek karakteri hakkında düşünce sahibi olabilirsiniz. İnsanı Evrenin tüm güçlerini üzerinde toplayan bir merkez olarak düşünün. Bu merkez Evrenden aldığı iyiliği ve kötülüğü, mutluluğu ve acıyı harmanlıyor ve değişik akımla dışa gönderiyor. Kişinin harmanladığı akım onun özelliklerini, isteklerini ve dürtülerini taşıyor ve dışa onun karakteri olarak yansıyor.
Santkhya öğretisine göre insanın doğası üç güçten oluşuyor: Rajas, Tamas ve Sattva.
Tamas- hareketsizlik ve karanlık demektir
Rajas- yaklaştıran ve uzaklaştıran eylem demektir
Sattva- bunların dengesidir.

Karma Yogaya göre Tamas ve Rajas her insanda vardır. Tamas’ın tezahürü tembellik, pasiflik, ilgisizlik olunca Raja’nın yansıması aktiflik ve güçtür. Bazı insanlar tembel, donuk, hareketsiz olabiliyorlar, bazıları da enerji dolu ve aktifler. Sattva’da bu iki özelliğin birleşip dengelenmesini izliyoruz. Sattva’ya ulaşmış olan kişi dengeli, sakin, huzurlu ve gülcüdür.
Yoga yaşamın bu üç faktörüyle yakından ilişkilidir. Bu faktörleri anlayıp doğru kullanmak çalışma hayatında doğru yolu bulmaya yardımcı oluyor. Yoga diyor ki, manevi değerler duruma göre değişebiliyor. Sorumluluk, dürüstlük bile aşırıya kaçtığında insana zarar verebilir. Bu o demek değil ki, kötülüğe karşı gelmemek lazım, bazı durumlarda bu insanın direkt görevi olabiliyor. Burada Yoga bize öğrenmemiz gereken bir dersin altını çiziyor; Uç noktalar biri birine benzerler. Sesin titreşimleri çok alçak olduğunda biz onu duyamayız, aynen çok yüksek ses titreşimleri de algılamak zordur. Aynı durum ışık için de geçerlidir: biz hızlı ışık dalgalarını göremeyiz ve çok yavaş dalgaları da göremeyiz.
 Karma Yogada zulme karşı gelmek ve ya gelmemek meselesinde de bu bakış açısı izleniliyor. Bazıları kötüyle savaşmazlar, ona karşı gelmezler, çünkü zayıflar, tembeller, isteseler bile bir şey yapamazlar. Başka birisi ise kötüye karşı gelecek güçte olduğunu biliyor, son darbeyi indireceğinden emindir, fakat bunu yapmıyor, hatta düşmanı affediyor.
Bu Karma Yoganın temel düşüncesidir. Karşı gelmemek ve affetmek kavramı. Fakat Karma Yoga affetmenin büyük gücün ifadesi olduğunu savunuyor. Yoga bu güce sahip olduğundan kötülüğe karşı gelmiyor, affediyor.
Fakat karma Yoga diyor ki, insan bu yüksek düzeye gelmeden önce kendi sorumluluğunu taşımalı ve kötülüğe karşı gelmelidir. İnsan çalışmalı, savaşmalı, problemleri kökünden haletmelidir.
Durağanlıktan, hareketsizlikten, ilgisizlikten uzak durmalı. Çalışmak, hareket etmek her zaman karşı gelmek ve savaşmak demektir.
Karma Yoga tekâmülün doğal yolunu bizlere gösteriyor; Tekâmül etmek için kabuğuna çekilip dünyadan uzaklaşmak gerekmez. İnsan kendi arzularını ve isteklerini yaşamalı, yaşayarak ve hissederek bunların önemsiz olduğunu anlayabilir. Duygu ve istekleri bastırarak huzura ve sakinliğe kimse kavuşamaz. Hissetmediği şeylerin uğruna kimse savaşamaz. Başkalarının idealarını hayatınızda uygulamak da yanlıştır. Aslanı zürafayla kıyaslayarak onun hakkında fikir oluşturmak yanlıştır. Aslan aslandır, zürafa de zürafadır. Farklılığın birliği Yaratılışın planıdır.
Her insanın kendi hayali olmalı ve onu gerçekleştirmelidir, başkalarının hayalini değil. Bu içsel gelişimin doğru yoludur.
İnsanlar çok farklılar ama insanlık temelinde birdir. Herkesin farklı amacı vardır ve kişi buna göre davranmalıdır. Her birey kendi makamında, yerinde büyüktür. Yoga felsefesinde sokağı süpüren temizlikçi yerinde bir kral kadar büyük ve kutsaldır. Kralı tahtından alıkoyun sokağı süpürsün, bakın ne halde olacaktır. Veya süpürgeci tahta çıksa bakın nasıl devleti yönetecektir.
Dünyevi hayattan uzaklaşmış insan burada yaşayandan daha yüksek olduğu sayılmaz. Bu dünyada yaşayıp Tanrıya hizmet etmek dünyevi hayattan uzaklaşıp özgür yaşamaktan çok daha zordur.

Karma Yoga her insanın kendi yerinde büyük ve önemli olduğunu savunuyor. Her kişi kendi sorumluluğunu yerine getirmeli, birisinin sorumluluğu başkasına ait olamaz.

18 Haziran 2014 Çarşamba

+ YOGA FELSEFESİNDE KARMA

                             












              Yoga felsefesinde Karma


  Karma konusuna girmeden Yoga felsefesinin temel düşüncesine göz atalım. Yogayla ilgili tüm makalelerimde ileri sürülen genel fikrin altını çizmek istiyorum.
Varoluş Birdir. Bir ve Tek olan Ruhtur. Bu Tek olan Ruhun Bilincinde Evren düşüncesi doğmuştur. Yaratılış süreci düşünce boyutundan başlayıp enerjiye, enerjiden de maddeye doğru ilerlemiştir. Sonra üst düzeylere doğru hareket eden Evrimleşme sürecinde bireysel bilinç merkezleri oluşmaya başlamıştır. Evrim “Ben”in açılmasına, içindeki Ruhun açığa çıkmasına hizmet eder. Biz perdelerimizi kaldırdığımızda içimizdeki Ruha yaklaşıyoruz, bu Ruh Birdir ve tüm eşyaya nüfus etmiştir. Bu hayatın anlamıdır, Evrimin sırrıdır. Tüm Evren Bir olanın bilincindedir ve bu sonsuz Bilincin dışında hiçbir şey yoktur. Bir olan her şeydir- mekân, zaman, yasalar, oluşum formları-her şey O’nun Sonsuz Bilincinde var olan düşünce formlarıdır. “Ben” genişleyip açığa çıktıkça, gerçek “Ben”i hissetmeye başladığımızda miras aldığımız Güce kavuşmaya başlıyoruz. Ben, siz, dünyada ne varsa; Her şey Mutlağın sonsuz Bilincindedir. Biz onun zihnindeyiz; O, bizi daima aklında tutuyor, biz burada eminlik ve huzur içindeyiz. Bize hiçbir şey zarar veremez, çünkü bizim gerçek Benliğimiz sonsuz Bilincin gerçekliğidir. Her şey O’nun, Birin zihnindedir. Ve en küçücük atom parçası bile yasaya uyuyor ve yasayla korunuyor.
Karma evrenin sebep sonuç yasasının Sanskritçe adıdır. Karma ruhumuzun iyi ve kötü deneyimleri ve çelişkili dürtüleriyle ilişkilidir. Bizim bu dürtülerimiz doğuştan doğuşa bizim karakterimizde oluşturan belirgin özelliklerdir. Bu özellikler farklı şekilde tezahür edip bizi ifade ederler. Bu hayatta biz bundan önce olan hayatlarımızda alışkanlık ettiğimiz huylarımızın, benimsediğimiz özelliklerin yükünü taşırız ve bedelini öderiz.
Karma yasası bizi asla cezalandırmaz, bizi cezalandıran kötü emellerimiz ve davranışlarımızdır. Bu bakımdan Karma kusursuz Adaletin gerçekleşmesidir. Biz sözün tam anlamıyla ektiğimizi biçeriz. Bizim bu hayatta biriktirdiğimiz iyi ve kötü karmamız bundan sonraki hayatımızda yüze çıkacaktır ve hayatımıza şekil verecektir.
Yogaların Karma öğretisi diyor ki, bizim günahlarımız Yaratana karşı suç işlediğimiz anlamına gelmez, günahlarımız kendimize yönelik suçtur. Bizim günahlarımız Mutlağı hiçbir şekilde etkileyemez, biz O’na zarar veremeyiz, biz bir birimize zarar verebiliriz ve sonuçta kendimize zarar veriyoruz. Yoga felsefesinde tüm günahlar insanın kendi doğasını bilmediğinden doğarlar, insan kendini bilmeli ve anlamalıdır. “Ben”i anladıktan sonra insan hatalarını ve günahlarını da anlamaya başlar. Karma yasasına göre hatalarımızın sonuçları bize yapışır ta ki biz onlardan yorulup usandığımıza kadar ve kalbimizde bunun sebebini aramaya başladığımıza kadar. Biz negatif sonuçların sebebini anladığımızda onlardan nefret etmeye ve kurtulmaya başlarız.
Yoga öğretisi Karma yasasını Yeniden doğuş yasasıyla bir arada tutuyor. Ruhsal gelişimle ilgilenen kişi yeniden doğuş, yani reenkarnasyon, meselesini anlamakta zorluk çekebilir, bu konu çoğumuza karmaşık gelebilir, çünkü geçmiş hayatlarımızı bilemiyoruz, hatırlayamıyoruz. Birçok meditasyon çalışmalarında geçmiş hayata olan yolculuklar, bazı kişisel deneyimler de bizi ikna etmeyebilir. Çünkü biz tüm İnsanlığın bilgisini taşıyoruz; Biz bir sonsuz Bilincin parçalarıyız ve tümün bilgileri bizde kayıtlı olmalı. Bundan dolayı bizim meditasyon sırasında yaşadığımız geçmiş hayat deneyimi sadece bizde kodlanmış Evrensel bilgilerin açılması olabilir. Fakat Yoga, ruhların yeniden doğuşu ve Karma yasasında net bir çizgiyi izliyor ve savunuyor. 
Yoga felsefesinde yeniden doğuş yasası ruhların özgür seçimiyle gerçekleşiyor. Her Ruh kendi öğreneceği derslere göre, içinde barındırdığı isteklere ve arzulara, meyillere göre hayat koşullarını seçer. Genel yasaya uymakla birlikte yeni hayatı Ruhun özellikleri, eksikleri ve artıları belirler. Mesela insanın zenginliğe bolluğa aşırı meyli varsa, Karma ona zengin bir yaşam sunacaktır, ta ki insan maddi değerlerden daha yüksek değerlerin olmasının farkına varıp öğreninceye kadar.
Yaşam daima devam ediyor. Onun maksadı-gelişim, açılım ve büyümedir. Biz şimdi sonsuzluktayız ve hep sonsuzluğun içinde olacağız. Bizim ruhlarımız bedenimizin dışında ve içinde var olabiliyorlar. Ruhumuz geliştikçe, yükseldikçe biz yaşamın daha yüksek boyutlarında daha hafif, yüksek titreşimli bedenlerde doğacağız, geçmişte de bizim bedenimiz şimdikiyle kıyasta daha kabaydı. Hayat bu ortalama 70 yıllık süreçten çok daha fazlasıdır, o aslında yükselen merdivende hayatla zinciridir. Biz şimdi kişiliğimiz sandığımız şey geçmiş hayatlarımızın genel izidir.

Ruh kendine daha yükseklere çıkmak için yol açıyor, ağır kaba formlardan daha hafif ve yüksek tezahürlere hareket ediyor. O hep gelişecektir, yükselecektir, açılacaktır. Evrenin Ruhun yaşamı için birçok âlemi vardır, bu Evrende gelişimini tamamlamış Ruh başka Evrenlere geçecektir. İnsan Ruhunun hayatı inanılmaz fırsatlarla ve olaylarla doludur. Bizden daha yüksek boyutlara ulaşmış Ruhlar bize yardım ediyorlar, bazılarımız bunun farkında olabiliyorlar. Bir zamanlar onlar da bizim gibi insanlardı, fakat gelişimlerinde o kadar yükseldiler ki, yükselmiş varlıklar oldular. Yoga öğretisi bizim bu yüksek boyutlara ileride, kaç yaşam sonra ulaşabileceğimizi söylüyor. 

9 Haziran 2014 Pazartesi

+Yoga felsefesi: Mutlağın amacı.

                 Yoga felsefesi: Mutlağın amacı


Yoga felsefesinin bakış açısına göre Mutlak enerji ve madde şeklinde tezahür ediyor. Gerçekten Evren maddeden ve enerjiden oluşuyor. Günümüzde enerjinin maddeye dönüşmesi ve maddede hareket etmesi bilimsel olarak ispatlanmış gerçektir. Fakat dikkat etseniz maddenin ve enerjinin hareketinde bilincin var olduğunu sezebilirsiniz. Böyle olduğunda enerjinin ve maddenin de Bilinçten doğduğunu söyleyebiliriz. Mutlağın ilk ve maddeyle enerjinin de temelini oluşturan tezahürü –Bilinçtir. Yoga diyor ki, her şey Bilinçtir. Tabi burada sınırlı varlıkların sınırlı bilincinden söz etmiyoruz. Mutlağın tezahür ettiği Bilinç sonsuz Evrensel Bilinçtir. Bilinç - Yaratıcının doğasıdır, özüdür. Peki Ruh nedir? Yoga aslında Mutlağın doğasının, özünün Ruh olduğunu söylüyor, fakat insan algısına “bilinç” sözü daha yakın olduğu için Sonsuz Bilinç adını kullanıyor. Tanrının Sonsuz Bilinci Ruhtur.   Upanişadalar ve Yoga felsefi eserlerinin yazılmasından binyıllarca sonra indirilmiş Kuranda da hala Ruha dair bir açıklama yoktur. Kuran Ruh hakkında bilginin Allah katında olduğunu ve insanın bunu anlaması imkânsız olduğunu söylüyor. Fakat Allahın insanoğluna verdiği düşünce özelliği ve bilinci onu bilginin kapalı kapılarını zorlamaya dürtüyor, insan bu bilgileri kendi algılarına uygun bir şekilde tanımlamaya çalışıyor. Bundan dolayı Yogada Mutlağın sonsuz Bilincinden söz ediliyor.
Mutlağın tezahür etmek için kullandığı ilahi özel “madde” Bilinçtir. Her şey O’nun Sonsuz Bilincinden doğmuştur ve her şey onun Bilincinde vardır. Evren, yaşam formları, Mutlağın dışında her şey Mutlağın Sonsuz Bilincinde var oluyor. Bu düşünce Yoga felsefesinin temel taşıdır diye biliriz. Ve bu fikri yadırgayamayız, çünkü Sufi geleneğinde de benzer düşünceye rastlarız: Her şey O’nun zihnindedir.
Biz hepimiz onun zihnindeyiz düşüncesi bizi hayal kırıklığına uğrata bilir. Biz O’nun düşünce formuyuz, onun zihninde varız, demek ki gerçekte biz yoğuz, bir tek O, vardır. Hayat da bir rüyadır, O’nun rüyası. Yoga bu tür düşüncelerin yanlış olduğunu söylüyor. Evet biz onun zihninde düşünce formlarıyız, ama biz gerçeğiz ve varız, Mutlağın dışında her şey onun bilincinde oluşmuş düşünce formlarıdır, yani düşüncenin tezahür etmiş gerçekliğidir. İnsan bilincinde yarattığı düşünceleri kendi çapında gerçekleştirebiliyor, bunu Sonsuz Bilincin Kaynağı yapamaz mı?
Burada önemli olan husus Mutlağın kendi düşüncelerinde var olmasıdır. Biz Onun bilincinde olduğumuz süreçte O, bizi biliyor, anımsıyor ve O, hep bizim içimizde vardır. Bizim içimizdeki Ruh O’nun Ruhudur, bizim gerçekliğimiz O'nun gerçekliğidir, biz varız çünkü O, vardır. Bunu bilmek ve hissetmek gerçekten insana inanılmaz mutluluk ve güç veriyor.
 Bu temel anlayıştan sonra ikinci bir soruyla karşılaşıyoruz. Her şeye kadir olan Mutlak neden kendinden ve kendinde Evreni tezahür etmek istemiştir. Mutlağın amacı neydi?  Sonsuz Gücün ve Gerçekliğin bir şeye ihtiyacı olabilir mi? Onun arzusu olabilir mi? O zaten her şeyin kaynağı ve sebebidir.
Bu soruya cevap bulmaya çalışan filozoflar ve düşünürler boşuna kafalarını yormuşlar. Yüksek Yoga felsefesi bu sorunun cevabı olmadığını,  cevabın sırrı Mutlağın kendisinde saklı olduğunu söylüyor. Yogaya göre insan kendi zihnini kullanmalı, ama gerçekliğin öyle boyutları var ki,  insan Yaratıcısına duyduğu sevgiyle, teslimiyetle ve imanla duraksamalıdır. Ruhsallığı bilinçle öğrenebiliriz, diyor Yoga. Ama Evrensel Bilincin tezahürlerini öğrenmeye kalktığımızda, birçok şeyi anladığımızda bile kapalı Ruh kapısının önünde huşu içinde durmalıyız.
Yoga öğretisi Mutlağın neden tezahür etme ihtiyacı duyması sorusuna dair teoriler sunmasa da bu sorunun var olduğunu ret etmiyor. Yoga bakış açısına göre Mutlağın tezahürü bir İlahi planın gerçekleşmesine bağlı ve bu planın gelişmesi belli çizgilerde ve yasalarla uygulanıyor.
Yogalar Mutlak İradenin sevgisine ve kemaline inanıyorlar, sabır ve teslimiyet içinde O’nun Adaletine ve Tanrının muradına güveniyorlar. Dünyanın çelişkili gözüken halleri Yogalarda hiçbir kuşku ve endişe uyandırmıyor, onlar her şeyin uzak bir amaca hizmet ettiğinden eminler her şeyin iyi olduğunu düşünürler.
Yoga İlahi planın Mutlağa bir faydası veya çıkarı getireceğini düşünmüyor. Böyle bir düşünce saçmalık olurdu, çünkü Mutlak kusursuzdur, O’nun kusursuzluğu ne azalabilir, ne de çoğalabiliyor. Bu İlahi planın temelinde varlıkların ruhsal gelişimi olabilir. Bu varlıklar sınırlı olduklarından onların gelişimi planın bir parçası olabilir. Büyük Ruhların ruhsal gelişimi Mutlağın ideasıdır, fakat Mutlağın yine bu ruhlara ihtiyacı yoktur. Bu gelişim ruhların mutluluğu ve hayrı içindir.

Bu makalede ben sadece Yoga felsefesinin Sonsuz Bilinç ve Mutlağın amacı hakkında ileri sürdüğü düşüncelerin kısa özetini vermeye çalıştım. Siz bu düşünceleri kabul edebilirsiniz veya ret edersiniz. Ben ise Mutlağın amacının onda saklı olduğunu kabul etmekle birlikte İlahi planın bizimle doğrudan ilgili olduğunu düşünüyorum. Hatırlarsınız, Kuran diyor ki,  Allah insanı yarattığında meleklere ona secde etmesini emir etmiştir. Şeytan bile hayrete düşüp Allaha, ondan başka birisine secde etmeyeceğini söylemiştir ve Allahın gazabına uğramıştır. Neden? Belki insan bu İlahi planın en önemli parçasıdır, belki Mutlağın maksadı biziz, daha doğrusu ölümsüz Ruhumuzdur? Belki enerji ve maddeden oluşan bu sonsuz Evren Ruhumuzun gelişimi için yaratılmıştır? …Çünkü Bilincin gelişimi, deneyimi burada, bu bildiğimiz fiziksel dünyada, yaşamda mümkündür, her şey burada gerçekleşme fırsatı buluyor... 

4 Haziran 2014 Çarşamba

+ EVRENSEL YAŞAMIN BİRLİĞİ


                                                                                             
                   EVRENSEL YAŞAMIN BİRLİĞİ                                                                      


 Yoga felsefesinin en önemli sorularından birisi Evrensel Yaşamın Birliğidir.

Evrensel yaşam Mutlağın tezahürüdür. Evrensel yaşam var olan Gerçekliktir. Bu gerçeklik farklı ve çeşitli formlarda tezahür etse de özünde Birdir. Farklı yaşam formları, enerjiler, enerji ve bilinç merkezleri gözle görünse bile, bu farklılık illüzyondan başka bir şey değildir, çünkü özünde yaşam Birdir. Başka değişle Dünya Birdir, biz hepimiz biriz. Yogaların savundukları esas hakikat budur: yaşam sonuçta birdir ve onun farklı tezahürlerinin temelinde uyum ve birlik vardır. Bu hakikati Yoga öğrencisi benimsediğinde, bilincine yerleştirdiğinde ruhsal gelişiminde ileriye adım atabilir. Kişi bu düşünceye odaklandığında zaman içinde kendisinin yaşam okyanusu içinde bir bilinç merkezi olduğunu hissetmeye başlar. Bu bilinç merkezi başka merkezlerle ruhsal ve zihinsel bağlantı içindedir ve bilinçlerin hepsi Bir Bilinçten doğmuştur.
Yoga üstatları Evrensel Yaşamın Birliğini anlatmak için farklı metaforlar kullanıyorlar. Mesela, güneş okyanusu ısıttığında buharlanma ortaya çıkıyor. Buhar buluta dönüşüp yağmur ve ya çiğ oluyor. Bu yağmur damlaları ırmaklara ve nehirlere dönüşüp okyanusa akar ve geri döner. Küçük yağmur damlası Yaşamın Bir olduğu hakikati bilseydi, tüm tesadüflerin, zamanın, mekânın onun okyanusa ulaşacağına engel olmayacağını bilseydi ne kadar mutlu olurdu. Yağmur damlası kendisini başka damlalardan ayrıştırmayıp bir olan büyük okyanusun parçası hissetseydi yolunda daha emin şekilde ilerleye bilirdi.
Ayni insanoğlu da Yaratıcının yazmaya niyet ettiği ve gerçekleştirdiği Kozmik Dramda mühim rolü olduğunu bilmeli.
Yaşam Birliği hakikati her insanın, bu konulardan uzak olan insanın bile ruhunun bir köşesinde “gizli odada” saklanmaktadır. Bir güzel müzik, şiir, sanat eseri, dini duygular bu odanın kapısını biraz aralar ve hakikat bir an için açığa çıkar; İnsan ruhunun Dünyayla bir olduğunu hisseder,  Evrenle, İnsanlıkla birlik ve huzur içinde olmaktan inanılmaz haz alır.
 Evrenin Birliği kavramı insanın hayatını kökünden değiştirebilir. O artık kendisini küçük ve yok olmaya mahkum olan, dünyaya karşı yalnız bir varlık olarak hissetmiyor. O şimdi Evrensel Yaşamın bir parçası olduğunu biliyor, o bu dünyada bilinç merkezidir ve arkasında olağanüstü Gücün olduğunu hissediyor, o bu kaynaktan bilinci genişlediği süreçte bilgi, güç,
alabiliyor.
Yoga felsefesinde Mutlak - gücün ve yasaların Evrende tezahür etmiş Birliği değildir. O,  Evrenin bütünlüğü değildir. Yoga bakış açısına göre tüm yasalar ve güçler, enerjiler, yaşamın ve Evrenin Birliği olarak algıladığımız her şeyin kendi başına var olma şansı yoktur- bunlar sadece Mutlağın tezahürüdür. Yoga diyor ki, tüm yaşam formlarında, yasalarda, güçte Mutlak var oluyor, fakat bu var olduğu şeyler de O’nun iradesinden doğmuştur. Mutlak tezahür ettiği formlardan yücedir ve onlara bağlı değildir, çünkü O’nun tezahürü de Sebebin sonucudur. Mutlak –Ruhtur, Hayattır, Varoluştur, Tekdir, Yaşamın Birliğidir, Sonsuzdur- insan dilinde O’na yakıştırmaya çalıştığımız en büyük sözler sadece onun gölgesini anlatabilir. Yoga felsefesine göre Mutlak Güç uzaktan bizi deneten Varlık değildir, O’ daima bizim içimizde ve dışımızdadır, bizde gerçekleşiyor ve bizi bilemediğimiz büyük planın içinde bilinç merkezleri yapıyor. Ve Mutlak kendi yarattığı eserlerin soğukkanlı izleyicisi değildir. O’ aktif canlı Ruhtur, bizde ve bizimle hareket ederek var oluyor. Aydınlanmış bir bilgenin Mutlağı anlatan sözleri vardır:  “Her şey en iyi ve tek mümkün olan şekilde gidiyor.Yapabileceğimin en iyisini yapıyorum, her şey yolundadır, iyidir ve sonunda bunun böyle olduğu bilinecektir.”

Bizim Mutlağın doğasını anlatmak için sözümüz yetmez, fakat iki sözle ona yaklaşabiliriz. Yaşam ve Sevgi. Yaşam O’nun tezahür etme formudur, Sevgi ise onun özüdür.
 Jnana Yoga bizim taktığımız kişilik maskelerinin, egomuzun illüzyon olduğunu söylüyor.  Çünkü bizim ve başkalarının kişilik maskelerinin arkasında Yüksek benliğimiz duruyor- biz Bölünmez Evrensel yaşamda bilinç ve hareket merkezleriyiz. Yoga öğrencisinin bilinci genişledikçe kendisinin Evrenle ve tüm varoluşla bir olduğunu hissetmeye başlar. Biz sonsuz hayat okyanusunda bilinç ve enerji merkezleri olduğumuzu bilmeliyiz. Fakat mantıkla anlamak, bilmek yeterli değildir, bu hakikati yaşamak lazım. Zaten ruhsal bilgileri yaşayarak öğrenmek mümkündür. Evrenin Birliği bilincinde yaşamayı başaran kişi bilincin başka boyutuna adım atmış oluyor.