28 Eylül 2014 Pazar

+ HUMO ENERJİ KANALI


  
 
 
                         HUMO ENERJİ KANALI
 
 
 
 
                                

Humo enerjisi  Zerdüştlük enerji blokunun  kanalıdır ve Humo kuşu adını taşıyor. Humo şansın, bolluğunun, mutluluğun ve sevginin enerjisidir.
Humo, Hürmüz,   Simurg - bunlar mitolojide  ilahi kuşa verilmiş farklı isimlerdir. Çeşitli halkalrın destan ve efsanelerinde farklı isimlerin altında  mistik bir kuştan bahsediliyor.  Bu ilahi kuş ölümsüzdür. Humo ölümsüzlüğünden dolayı  dünyaların yaratılışının ve helakının tanığı sayılır. Humo geçmiş ve gelecek hakkında her şeyi biliyor ve bir nevi kader habercisidir.  Aynı zamanda Humo mutluluğun, adaletin , özgürlüğün koruyucusu ve bekcisidir.  Mesela Simurg kuşu bir efsanede insanları ejderhaların zülmünden kurtarıyor. Başka mitolojik kaynakta Humo Yaşam ağacının dibinde oturuyor ve kanatlarını çırparak rüzgarı , yağmuru çağırıyor. Rüzgar ağacının tohumlarını sonsuz okyanusa dağıtıyor ve orada   yaşam tohumlarından yeni dünyalar doğuyor.

Humo ruhsal bilginin ve Hakikatin arayışına çıkmış insanların koruyucusu  sayılır. Ezoterik geneleklerinde bundan dolayı Humo büyük saygıyla anılıyor. Aynı zamanda Zerdüştlükte de.
Humo bilgi arayanların koruyucusu ve efendisidir. O kanatları altına aldığı kişilerden samimi, içten ve kararlı olmalarını ister. Huma her zaman bir çizgide, düz istikamette uçar, o daire çizmez.


Humo aynı zamanda insanların birliğini, kardeşliğini, bir amaca hizmette birleştiklerini senbolize eder. Efsaneye göre  bir grup kahramanlar Simurg kuşu arayışına çıkıyorlar ve bu yolda zorluklara , engellerle yüzleşip savaşıyorlar. Sonunda zorlu  yolun mücadelesi bittiğinde yorgun düşmüş savaşçılar düşünüp gerçeği anlıyorlar. Bu gerçek odur ki, onların her birisi Simurg kuşudur ve hepsi bir arada Simurg kuşudurlar. Aslinde aradıkları İlahi güc onların içindedir. Bu derin bilgiye işaret eden efsane  gerçeği anlamaya başlayan kişi için büyük anlam taşıyor.
Humo mutluluk kuşudur,mutluluğun sembolü sayılır . Humo bize mutluluğu anlatır. Mutluluk var mı? Humo onun var olduğunu söylüyor. Mutluluk özel  enerji durumudur.  Siz onu anınızda yakalayıp hayatınızın fonuna çevirebilirsiniz.  Başarılı, dolu bir yayat yaşamak istediğinizde hayatızın temelini huzuru içeren mutluluk  oluşturacaktır. Nerede olsanız, ne yapsanız, farketmeksizin içinizdeki  sevincin kıvılcımını korumanız lazım.
İlk başta mutluluğun real bir değer olduğunu ve hayatı dolu yaşamak için hava-su kadar ona ihtiyacımız olduğunu bilmeliyiz.
Humo kuşunu yakaladığımızda mutluluk arayışının illüzyonu kötü rüya gibi  eriyip gidiyor. Görüyoruz ki, mutluluk bizim içimizdedir, her an her yerdedir.
Bir kere Humo’ yu yakalamış kişi onun peşinden gider. O güzel anı yeniden yaşamak ister. İnsan hep mutlu olmak ister ve mutlu olduğu yere geri dönmek ister. Humo kalbimizde unutulmaz iz bırakır. Fakat mutluluk için verdiğimiz mücadelede  biz mutlu olmayı unuturuz.
Humo’nun kanatları altında biz kalbimize giden yolu bulabiliriz. Bizim gerçek mutluluğumuz oradadır, kalbimizde.
Humo bize kalbimizi dinlemeyi öğretiyor. O bize ilişkilerde endişelerden, beklentilerden kurtulmaya yardımcı oluyor. Humo sevgilinizle ,arkadaşlarınızla samimi, içten ilişki kurmayı öğretiyor.

Humo enerjisiyle çalıştığınızda şans hayatınıza  girmeye başlar ve hayatınızın şekli değişir.  Genelde bu kanalı iş hayatında başarı için, para için açarlar. Bir akşam Humo’yla çalıştığınızda ertesi gün elinize para geçer , az veya çok. Fakat devamlı Humo enerjileriyle irtibatta olunca, Humo kanatlarının sesini duymağa öğrendiğinizde önemli adımlar atmaya başlarsınız ve hayatınızda pozitif değişimler baş verir. Humo sizi yalnız ve çaresiz bırakmaz. Humo bolluğun, bereketin,  şansın enerjisidir. Siz bu özgür tanrısal varlığa ne kadar sevginizi verirsiniz o kadar alırsınız. Humo’yla yakın ilişki kurmayı başardığınızda o sizinle sırlarını paylaşır.

.

 







24 Eylül 2014 Çarşamba

+ MİTRA ENERJİ KANALI


                 
 
 
 
 
 
            Mitra enerji kanalı

Kosmoenerji sisteminin yaratıcısı Petrov bu sistemin yanı sıra “ Egregornıy Zarostrizm” adında  enerji blokunu öğrencilerine sunmuştur. Zarostrizm Zerdüştlük demektir. Egregor sözünün Türkçede karşılığını bulamadığımdan bu sözün anlamını açmak gerekiyor. Egregor bir grup insanın, topluluğun düşüncelerinin, duygularının ruhsal boyutta yansımasından oluşmuş bilgi-enerji birikimidir. Egregor insanların düşünceleri, ideaları ve duygularıyla beslenen enerji-bilgi sistemidir ve ona hizmet eden insanları desteklemektedir. Zerdüşt enejileri ruhsal boyutta oluşmuş kadim bilgi-enerji sistemine bağlılar. Bu enerji bloku 11 kanaldan oluşuyor ve Petrov tarafından öğrencilerine majisyen özelliklerini geliştirmek için  verilmiştir. Kanallar hayatın farklı alanlarında pratik sorunları çözmeye yardımcı oluyorlar. Her kanalın kendine özgü görüntüsü, adı ve görevleri vardır. Zerdüşt enerjiler ateşle çalışıyorlar  ve çalışan kişinin evinde daima mum veya gaz lambası şeklinde ateşin bulunması şarttır.
Mitra Zerdüşt enerjilerinin başında gelen kanaldır ve istekleri gerçekleştirmekle hükümlüdür. Mitra'nın harika bir özelliği vardır: durumun gerçek yüzünü görmeye, korkulardan kurtulup ne istediğini anlamaya yardımcı oluyor. Bu kanalın enerjileri bilinci genişletiyorlar. Mitranın yumuşak ve sıcak enerjisi farkında olmadıklarını fark etmeye ve anlamaya yardımcı oluyor.

Bazı zaman bilincimizde olan blokajlardan dolayı insanlarda ve çevremizde yer alan değişimleri göremiyoruz. Biz  insanların gerçek yüzünü anlamaktan kaçıyoruz. Biz hayal ettiğimiz tabloya inanmak isteriz. Biz kendi isteklerimizden ve duygularımızdan korkuyoruz, onları bastırıyoruz ve hayatımızda sorunlar yaratıyoruz. Bazı zaman durumu kabul etmeye gücümüz ve yüreğimiz yetmiyor. Biz davranış kalıplarının çerçevesinde hareket etmeyi seçiyoruz, bunların hepsi bizim gelişimimizi engelliyor, amacımızdan uzaklaştırıyor, hayatı dolu yaşamaktan alıkoyuyor. Biz enerjimizin çoğunu kalıplara uyma çabalarına harcıyoruz.

Mitra kanalının güclü enerjileri bu zorlukları hafifletiyor, korkularımızı eritiyor ve kendi hayatımızın sorumluluğunu almaya yardımcı oluyor. Bilincimiz genişliyor ve yaptığımız işlerde daha etkili olabiliyoruz. Kanal Mitra bize ayaklarımızın üzerinde durmayı yardımcı oluyor ve bize aydınlık bir dünya armağan ediyor. İnsanın hayatında onun arzularını engelleyen bir kaç faktör vardır. Bunlardan birisi bizim ne istediğimizi bilmemektir, net olamayışımızdır. Çelişkiler ağında bocalıyoruz ve o kadar kendi içimizde çelişiyoruz ki,  birikmiş isteklerimiz ve arzularımız içimizde patlıyor. Fakat gerçekte bu çelişkilerin hepsi illüzyondan ibarettir ve bu illüzyonı Mitra elindeki kılıçla yok ediyor. İllüzyonlar eriyip gittiğinde biz gerçek isteklerimizle yüzleşiyoruz. Bizim artık onları kabul etmeye gücümüz ve enerjimiz vardır.

Başka engelimiz ise bizim korkularımızdır. İnsan kendi arzularından ve başkalarının tepkilerinden korkuyor. Ya harekete geçmekten korkuyoruz ya da hareketsiz kalmaktan. Tuaf ve komik o ki, çoğu insan kendi hayallerinin gerçekleşmesinden korkuyor. Mitra kanalının enerjileri bu sorunları çözüyor.  Korkular yok oluyor, bilincimiz güçleniyor ve biz artık harekete geçebiliriz.

Kanal Mitra arzuların gerçekleşmesinde bize yardım ediyor. Korkular savruluyor, yol aydınlanıyor, çelişkiler yok oluyor ve aydınlanmış yolda kişi amacına doğru sağlam adımlar atıyor.Mitra niyetimizi en kısa yoldan gerçekleştiriyor.

Mitranı kendi hayatınızı çözmek niyetiyle kullanın ve bir süre sonra isteklerinizin bir bir mucizevi şekilde gerçekleştiklerini göreceksiniz. Kendi çelişkileriyle ve korkularıyla çözen birisinin saf niyetine tabi Evren cevap verir.

Mitra ve  İlişkiler

İlişkiler bizim en zayıf tarafımızdır. Modern dünyada ilşkileri dizginlemek ve normal seviyede geliştirmek kolay değildir. Sevgilimizle, eşimizle, ailemizle,arkadaşımızla ilişkilerde bazı zaman korkunç kilit lenmeler yaşıyoruz. İşin içinden çıkamıyoruz, başedemiyoruz. Mitra bu konuda da bize yardımcı oluyor. Kanalla çalıştığınız zaman sadece ilişkinizi aydınlatmayı niyet edin. Mitra sizin bu kişiye ne hissettiğinizi ve onun size olan duygularını açığa çıkarır. Siz bu kişiyle aranızda neler gerçekte olduğunu,sizi bağlayan ne olduğunu ve bu ilişkinin neyle sonu ne olacağını bileceğini Mitra size anlatır. Mitra'yla çalıştığınızda siz bu ilişkiden ne beklediğinizi  anlayacaksınız.  Mitra'nın yardımıyla siz çevrenizdeki kişileri anlaya bilirsiniz. Mitra'nın enerjileri size içten, temiz ve dürüst ilişkiler kurmaya yardımcı olur.

Mitra ve iş hayatı

Mitra iş hayında da sizin yardımcınız olur. Bir kere patronunuzla ve iş arkadaşlarınızla doğru ilşkiler kurarsınız. Mitra iş hayatınızdaki pürüzleri ve yanlışları ortaya çıkarır ve doğru planlama yapmanızı, doğru kararlar almanızı sağlar. Kanalla çalıştığınızda hangi adımın size hayırlı olduğunu, hangisinin zarar getireceği ortaya çıkar. Mitra enerjileriyle saf niyetle çalıştığınızda büyük başarılar elde edebilirsiniz.

Mitra'nın ruhsal gelişimde rolü

Bilincin arınması ve güclenmesi ruhsal gelişimde en önemli aşamadır. Burada Mitra sizin engellerinizi, negatif yanlarınızı size gösterir. Mitra'yla çalışmalar insanın iradesini güçlendirir, ne zaman hangi tarafınızı kullanmanızı ve geliştirmenizi bilirsiniz. Mitra'yla çalıştığınızda sevincin ve huzurun hayatınızda hızla çoğalacağını göreceksiniz.

19 Eylül 2014 Cuma

+ HAYATTA KALMA DİNAMİĞİ


                                            Hayatta kalma dinamiği

Fiziksel Evrende farklı yaşam formlarında tezahür eden yaşam enerjisi hep varolma savaşını veriyor.  Hayatta kalma dürtüsü tüm canlıların ortak  özelliğidir. Madde, enerji, mekan ve zamandan oluşan insan organizmasını da canlı kılan  olağanüstü güç yaşam enerjisidir. Yaşam enerjisinin yok olmadığını ve organizmayı terk ettikten sonra da başka formda var olduğunu, hatta kişiliğimizin bile yok olmadığını biliyoruz. Ama şimdi konumuz bu deyildir. Konumuz canlı organizmanın fiziksel Evrende var olma için verdiği mücadeledir.  Bu mücadelede o hep madde ve enerji peşindedir: beslenmek, giyinmek ve yaşamak için gerekli mekan. Fakat bunların dışında insanın başka iki faktöre daha ihtiyacı vardır: Mutlu olmak ve acıdan uzak durmak.Yaşam aktif şekilde acıdan uzak durmaya çalışıyor,çünkü acı ölümün sinyalini veriyor.
Yaşam zevki arıyor, mutlu olmak istiyor. Kendini varetme çalışmasında amaca ulaştığı her şey ona zevk veriyor. Hayatta kalma için yapılan her şey organizmanı mutlu ediyor. Ölümsüzlük, sonsuz yaşam organizma için ulaşmak istediği en büyük zevkdir. Bunun mümkün olmadığını bile bile yine ölümsüzlüğe can atıyor. Bu nedenle dikkat edersiniz çoğu insan hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar. ‘’ Hayatta kal!’’  dinamiği o kadar güçlü ki canlı organizma ölümü bir an bile kabul edemez, bu düşünceyle yaşayamaz. Evet ruhsal boyutta var olacağımızı , ruhumuzun ve yüksek benliğimizin yok olmayacağı hakikatini dinler bize aşılasa da canlı organizma varolmak ister , ölümü gerçeğini kabul edemez. Bu ilk bakışta çelişkili gözüken durum aslinde Mutlak Yaratıcının amacına hizmet eder. Biz burada maddesel dünyada var olmalıyız, yaşamalıyız ve derslerimizi , deneyimlerimizi gerçekliştermeliyiz. Bundan dolayı her amacımızın, isteğimizin altında hayatta kalma dürtüsü yatar.

Hayatta kalma mücadelesini gerçekleştiren ve kontrol eden aklımızdır. Akıl organizmayı var etmek için çeşitli yollar dener, seçimler yapar, eylemler gerçekleştirir. Akıl yaşam iradesine hizmet eder. Akıl iyi çalıştığında doğru kararlar veriyor , doğru olanı yapıyor ve  insanın, onun ailesinin, gelecek nesillerin  hayatta kalmasını sağlıyor. İnsanın yaşamı sürdürmesi için başka insanlara, başka varlıklara ihtiyacı vardır. İyi çalışan akıl tek bireye deyil, onun ailesine, ait olan insanlık topluluğuna hizmet eder. Organizma tek başına hayatta kalamaz. O başka organizmalarla bağlantıdadır ve bundan dolayı hayatta kalma bir bireyin kendisinin dışında ailesinin, halkının, ülkesinin ve tüm insanlığın hayatta kalması demektir. Akıl iyi çalışmadığında insan tekçe kendini var etmeye çalışır ve hayatta başarısız olur, çünkü bencillikle  kendi çıkarları için, bir tek kendini var etmek ve mutlu etmek  için yaşayan insan hayatta kalma ilkesine uymuyor; kendine ve çevresine zarar veriyor.

Akıl insanı, onun ailesini, çocuklarını, gelecek nesilleri var etmek için yollar denemektedir. Bazen akıl bu yönlerin hepsinde aynı seviyede çalışmaya bilir. Kendini var etmekte iyi çalışan zihin ailesi için o kadar iyi olmaya bilir. Bazı zaman ise akıl toplum için, başkaları için iyi çalışıyor fakat kendi ailesi için yetersiz oluyor.

Aklın iyi çalışması onun fiziksel Evreni iyi kullanıp denetlemesinden geçer: zamanı, mekanı, enerjiyi ve maddeyi kullanmasından. İyi çalışan akıl acıdan uzak durup kendisini, ailesini, toplumu zevk ve mutlulukla temin etmelidir. Hayatta kalma sorunlarını halletmeyince akıl organizmayı, aileyi, çevresini mutluluk ve zevkden mahrum kılar ve başarısız olur. Hayat ilişkiler, işbirliği demektir. Her organizma yaşam mücadelesinde başka organizmaları etkiler. Akıl kararlarında başkalarının da yaşam mücadelesini her zaman göze almalıdır. Kendi başına hayatta kalmak mümkün olmadığından böyle düşünen ve davranan insanlar hep hüsrana uğrarlar.

İnsan var ol emrine uyup aklıyla ona verilen enerjileri,maddeyi, mekanı ve zamanı doğru kullanırsa zengin, başarılı ve mutlu olur. Fakat biz biliyoruz ki çoğu zaman böyle olmuyor. Biz genelde küçük ve büyük acılarımıza yenik düşüyoruz. Bilincimiz köreliyor, aklımız yavaşlıyor ve hayatımızın çoğu kısmını hayatta kalmaktan uzaklaşıyoruz, bir nevi ölümün eşiğinde yaşıyoruz.

Ne yapa biliriz? Mutlu olmayı denemeliyiz, her şeye rağmen içimizdeki sevinci ve ışığı kaybetmemeliyiz. Meditasyonlar, dualar, olumlu düşünceler, pozitif yaklaşımlar , blokajların silinmesi, bilinçaltının arınması ve bilincin genişlemesi-hepsi bizim hayatta kalmamıza hizmet eder.

 

 

 

18 Eylül 2014 Perşembe

+ ACININ DOĞASI


                       
 Acının doğası

Hepimiz biliyoruz ki, organizmaya uygulanan aşırı acının sonucunda organizmanın girdiği şok ani ölümle sonuçlanıyor. Yani büyük acı organizmayı hemen öldürür. Küçük acılar ise organizmayı ölüme sürüklerler. Hayatı boyunca biriken küçük acılar insanı ölüme yaklaştırıyorlar, insan ona biçilmiş kısa ömrü bile tam anlamıyla yaşayamıyor, hayatın tadını alamıyor.

Peki acı nedir? Bu organizmaya monte edilmiş sinyal sistemidir, tehlikenin yaklaştığını haber veren sistemdir. Mesela fiziksel acı belli bir organın hasta olduğuna işaret eder, bize birşeylerin doğru gitmediğinin sinyalini verir. Acı olmasa biz hastalıktan haberdar olamayız ve ölürüz. Acıyı dikkate almamak ölmek demektir. Acı organizmanın bir kısmının ve ya tümünün strese girdiğini ve önlem almak gerektiğini bize bildirir. Acı diyor ki hayatı tehlike var ve ondan uzak durmak lazım.

Acı aynı zamanda kaybetmektir . Elimizi yaktığımızda oradaki hücreleri kaybederiz ve acı çekeriz. Yakınımızı , malımızı , işimizi kaybettiğimizde yine acı çekeriz.  Fiziksel acının dışında ruhsal acı vardır; kalbimiz, ruhumuz acır. 

Ağır hastalığa veya güçlü darbeye maruz kalmış kişi bilincini kaybediyor. Bu durumda gözüken tablo insanın hayat boyunca yaşadıklarından pek farklı deyildir. İnsan yaşantısında küçük acılara maruz kalıp bilincinin bir kısmını kaybediyor. Bu iki durumun arasında fark nedir?

Kişi darbenin sonucu bilincini kaybediyor ve ölüyor. Kişi yaşam surecinde darbeler alıyor ve bilincini kısmen kaybediyor ve sonuçta ölüyor.

Burada bir tek zaman farkı vardır. İkinci durumda zaman daha uzun sürüyor.

Unuttuk sandığımız acılar ve unutmadığımız acılar kişide toplanıp birikiyor ve sonunda organizmayı ölüme götürüyor. Acılar ve kayıplar insan bilincini, sağlığını, yaşam iradesini o kadar düşürüyor ki, organizma açık veya gizli şekilde ölümü aramaya başlıyor. Bu acıyı ve kayıpları sildiğinizde yaşam gücü, iradesi yeniden doğuyor. Yaşam gücü, kendini var etme dürtüsü yaşamın kendisidir. İnsan vücudunun olağanüstü özelliği vardır-kendini iyileştirme, berpa etme yetisi. Acı ve korkular silindiğinde insan mucizevi şekilde iyileşiyor.

İnsan bilincini fiziksel ve ruhsal acıların kayıtlarından arındırdığında o yaşam potansiyelini geri kazanıyor.

Peki bu kayıtları silmek kolay mı oluyor?

Tüm ruhsal çalışmaların ortak noktası bilinçaltı temizlemesidir. Bilinci arındırma kadim kadim öğretilerde mevcuttur. 5-7 bin yıl M.Ö. uzayan Vedalar’da bilinci Tanrının isimlerini tekrarlayarak arındırıyorlar. Aynı metodu Sufilerde görüyoruz: Allahın isimlerini zikr ederek bilinçaltı arınması yapılıyor.

Modern psikiyatri ve kişisel gelişim literatüründe arınma hakkında geniş bilgi alabilirsiniz. Ben bu yöntemlerin çoğunu bloglarımda analiz etmişimdir.

Genelde acıdan kurtulmanın yolu o ana gidip acıyı tekrar yaşamaktır, acının üzerinden bir kaç kez geçmektir. Fakat hafıza bankamızda bizim bilinçsiz halde kaydedilmiş ve saklanmış acılar var ki, bizim onlardan haberimiz yoktur. Bu kayıtlara engram deniliyor ve onları Dianetika denilen bilim dalı araştırıp yüze çıkarmıştır. Dianetika uzmanı seans zamanı hastanın engramlarını bulup siliyor.

17 Eylül 2014 Çarşamba

+ BİLİNCİN YAVAŞLAMASI - BİLİNÇSİZLİK

 
                           

 

        BİLİNCİN YAVAŞLAMASI

                BİLİNÇSİZLİK
                 









 Bilinç insanın hayatta kalması için ona verilmiş en büyük silahtır. Bu silah onu hayvanlardan cok daha üstün kılıyor.Hayvanların sahip olduğu pençelerden, dişlerden mahrum olan insan bilinciyle hayatta kalma savaşını veriyor. İnsan zekasıyla dış koşullara uyum sağlamayı beceriyor ve bulunduğu ortamı kontrol edebiliyor. Birçok hayvan türü dış koşullara uyum sağlamadığından yok olup gitmiştir. Hayatta kalma dürtüsü insanoğlunun yaşam dinamiklerinden en önemlisidir.

Hayatta kalma dürtüsü azalınca ve  dinamik yavaşlayınca insan ölümüne yaklaşıyor. Ne zaman insan hayatta kalmadan vazgeçiyor? Aslinde bakarsak ölümünden çok daha önce. Çünkü ölüm denilen durum bilincimizde başlıyor ve bu süreç baya uzun-ömrün yarısı kadar-sürebiliyor.

Hayatı tehlikeyle savaşan genç adamın reaksiyonlarını yaşlı adamla kıyaslasanız göreceksiniz ki yaşlı adamın zayıf noktası onun hasar almış  bilincidir. Ömrünün yarısına geldiğinde insan büyük zorluklarla kazandığı deneyimlerin sahibi oluyor ve deneyimlerine dayanarak hayatını sürdürmek istiyor. Biz biliyoruz ki, gençlik az deneyimiyle hızlı düşünüp karar verebiliyor, yaşlı insan ise deneyimlerine rağmen yavaş düşünüyor. Bu arada gençliğin elde ettiği verilerin yeterli olmadığından doğru düşünmeye bilir.

Şimdi öyle birirsini hayal edelim ki, onun yeterince deneyimi ve hayat tecrübesi vardır ve hızlı düşünme ve hareket etme özelliği de kaybolmamıştır. Düşünsenize yaşlı adam tecrübesini gençliğin cozkusuyla ve enerjisiyle kullanabiliyor!

Yaşlılık gençliğe söylüyor: Senin tecrüben yoktur sen bilmiyorsun. Gençlik yaşlılığa diyor: Sen geleceği göremiyorsun, sen yeni ideaları ve düşünceleri ret ediyorsun. Tabi burada insan için en güzeli bu olurdu: deneyimleri ve tecrübeni gençliğin coşkusuyla ve hızıyla birleştirmek.

İnsan olgunlaşınca gençliğin enerjisini, coskusunu, hareketini özler. Ona bunların hepsi illüzyon olarak görülür. Gerçekten bunlar illüzyon muydu? Yaşam sevinci, kaderine inanmak, yaşam iradesi, ilk aşkın heyecanı, coşku , renklerin parlaklığı, gökyüzünün sonsuzluğu – sadece illüzyon muydu?

Dünya değişmedi, değişen biziz. Bizim algılayışımız değişti. Peki bu değişimin gerçek sebebini nerede aramamız lazım? İnsan duygularını körelten, onu yavaşlatan, durağanlaştıran ve böylece ölüme yaklaştıran şey nedir? Edindiğimiz  tecrübe mi?  Bilgi bilinci kısıtlaya bilir mi?

Hayır, bilgi yaşam gücünü zayıflatmaz. Onu zayıflatan acılarımızdır. Biz acılarla yoğruluyoruz, hayat derslerimizi ıstırab ve acıyla alıyoruz. Bu dersleri almak, öğrendiğimizi koruyup tutmak önemlidir. Bizim hayatımız bizim deneyimlerimizdir sonuçta. Bizi bilinçsizliğe sürükleyen bilinçaltında topladığımız korkularımız ve acılarımızdır. Deneyimlerimizi, bilgimizi onlardan arındırmamız lazımdır. Böyle bir arınmadan geçmiş, tüm acılardan kurtulmuş birisini hayal edin:O hayatın, Evrenin yüzüne karşı dikilp düm düz ayakta olduğunu ve kazanacağını ilan ediyor. Güzel bir manzara. Gerçek olabilir mi? İnsanlık tarihinde bunu yapmış kişilikler çoktur, tarihe de bu özelliklerinden dolayı geçmişler.  

İnsan ona ayrılmış kısa yaşam sürecinde ölümden çok daha önce ölmeye başlıyor. Belki de hayatının yarısını ölüme taviz vermekle, adım adım ona yaklaşmakla geçiriyor. Her yapmak istediğiniz ama yapamadığınız şey sizi ölüme yaklaştırıyor. Dağınık ev, bakımsız vücut, kirli üst baş, gerçekleşmemiş randevu, sert eleştiriler, dedikodular.  Hayaller soluyor, istekler azalıyor, duygular köreliyor – bir sözle bilincimiz yavaşlıyor ve biz bilinçsizliğe doğru ilerliyoruz, tam bilinçsizlik ölüm olacaktır.
Tek çare deneyimlerimizin biriktirdiği ve bilinçaltında sakladığımız korkulardan ve acılardan kurtulmak. Bunun için acının doğasını incelememiz lazım.Acı nedir? Bu soruya cevap bulmayı bundan sonraki makalede deneyeceğiz.