
BİLİNCİN YAVAŞLAMASI
BİLİNÇSİZLİK
Bilinç insanın hayatta kalması için ona verilmiş en büyük
silahtır. Bu silah onu hayvanlardan cok daha üstün kılıyor.Hayvanların sahip
olduğu pençelerden, dişlerden mahrum olan insan bilinciyle hayatta kalma
savaşını veriyor. İnsan zekasıyla dış koşullara uyum sağlamayı beceriyor ve bulunduğu
ortamı kontrol edebiliyor. Birçok hayvan türü dış koşullara uyum
sağlamadığından yok olup gitmiştir. Hayatta kalma dürtüsü insanoğlunun yaşam
dinamiklerinden en önemlisidir.
Hayatta kalma dürtüsü azalınca ve dinamik yavaşlayınca insan ölümüne yaklaşıyor.
Ne zaman insan hayatta kalmadan vazgeçiyor? Aslinde bakarsak ölümünden çok daha
önce. Çünkü ölüm denilen durum bilincimizde başlıyor ve bu süreç baya
uzun-ömrün yarısı kadar-sürebiliyor.
Hayatı tehlikeyle savaşan genç adamın reaksiyonlarını
yaşlı adamla kıyaslasanız göreceksiniz ki yaşlı adamın zayıf noktası onun hasar almış bilincidir.
Ömrünün yarısına geldiğinde insan büyük zorluklarla kazandığı deneyimlerin
sahibi oluyor ve deneyimlerine dayanarak hayatını sürdürmek istiyor. Biz
biliyoruz ki, gençlik az deneyimiyle hızlı düşünüp karar verebiliyor, yaşlı
insan ise deneyimlerine rağmen yavaş düşünüyor. Bu arada gençliğin elde ettiği verilerin yeterli olmadığından doğru düşünmeye bilir.
Şimdi öyle birirsini hayal edelim ki, onun yeterince
deneyimi ve hayat tecrübesi vardır ve hızlı düşünme ve hareket etme özelliği de
kaybolmamıştır. Düşünsenize yaşlı adam tecrübesini gençliğin cozkusuyla ve
enerjisiyle kullanabiliyor!
Yaşlılık gençliğe söylüyor: Senin tecrüben yoktur sen
bilmiyorsun. Gençlik yaşlılığa diyor: Sen geleceği göremiyorsun, sen yeni
ideaları ve düşünceleri ret ediyorsun. Tabi burada insan için en güzeli bu
olurdu: deneyimleri ve tecrübeni gençliğin coşkusuyla ve hızıyla birleştirmek.
İnsan olgunlaşınca gençliğin enerjisini, coskusunu,
hareketini özler. Ona bunların hepsi illüzyon olarak görülür. Gerçekten bunlar
illüzyon muydu? Yaşam sevinci, kaderine inanmak, yaşam iradesi, ilk aşkın heyecanı, coşku ,
renklerin parlaklığı, gökyüzünün sonsuzluğu – sadece illüzyon muydu?
Dünya değişmedi, değişen biziz. Bizim algılayışımız
değişti. Peki bu değişimin gerçek sebebini nerede aramamız lazım? İnsan
duygularını körelten, onu yavaşlatan, durağanlaştıran ve böylece ölüme
yaklaştıran şey nedir? Edindiğimiz tecrübe
mi? Bilgi bilinci kısıtlaya bilir mi?
Hayır, bilgi yaşam gücünü zayıflatmaz. Onu zayıflatan
acılarımızdır. Biz acılarla yoğruluyoruz, hayat derslerimizi ıstırab ve acıyla
alıyoruz. Bu dersleri almak, öğrendiğimizi koruyup tutmak önemlidir. Bizim
hayatımız bizim deneyimlerimizdir sonuçta. Bizi bilinçsizliğe sürükleyen
bilinçaltında topladığımız korkularımız ve acılarımızdır. Deneyimlerimizi,
bilgimizi onlardan arındırmamız lazımdır. Böyle bir arınmadan geçmiş, tüm
acılardan kurtulmuş birisini hayal edin:O hayatın, Evrenin yüzüne karşı dikilp
düm düz ayakta olduğunu ve kazanacağını ilan ediyor. Güzel bir manzara. Gerçek
olabilir mi? İnsanlık tarihinde bunu yapmış kişilikler çoktur, tarihe de bu
özelliklerinden dolayı geçmişler.
İnsan ona ayrılmış kısa yaşam sürecinde ölümden çok daha
önce ölmeye başlıyor. Belki de hayatının yarısını ölüme taviz vermekle, adım
adım ona yaklaşmakla geçiriyor. Her yapmak istediğiniz ama yapamadığınız şey
sizi ölüme yaklaştırıyor. Dağınık ev, bakımsız vücut, kirli üst baş, gerçekleşmemiş
randevu, sert eleştiriler, dedikodular. Hayaller
soluyor, istekler azalıyor, duygular köreliyor – bir sözle bilincimiz
yavaşlıyor ve biz bilinçsizliğe doğru ilerliyoruz, tam bilinçsizlik ölüm
olacaktır.
Tek çare deneyimlerimizin biriktirdiği ve
bilinçaltında sakladığımız korkulardan ve acılardan kurtulmak. Bunun için
acının doğasını incelememiz lazım.Acı nedir? Bu soruya cevap bulmayı bundan
sonraki makalede deneyeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder