30 Mayıs 2014 Cuma

+YOGA FELSEFESİ.JNANA YOGA.

                                                                              







                                                                                                     
Yoga felsefesi. Jnana Yoga.


 Yoga felsefesi okyanusuna daldığınızda kafanız epeyce karışabilir. Yoga İnduizmin altı öğretisinden biri sayılır. Kendi içinde Yoga farklı, ama birlikte bir bütünü oluşturan dallardan oluşur. Hatha Yoga insan vücudunun gelişimiyle ilgilidir. Yoga hakkında derin bilgiye sahip olmayan kişi Yoganı Hatha Yoga olarak algılar: meditasyon, konsantrasyon, duruşlar, nefes. Hatha Yoga fiziksel bedeni kontrol etmekten, arındırıp geliştirmekten, sağlıktan, sağlığı korumaktan  bahseder. Raja Yoga isimli başka bölüm psişik dünyamızdan, insan zihninden, bilinçten ve onun genişlemesinden, bununla ilgili birçok faktörlerden konuşur. Bhakti Yoga dini duyguları, Tanrı aşkını irdeler. Jnana Yoga ise insanın bu dünyada karşılaştığı büyük sorulara cevap vermeye çalışır ve yaşamın ötesini araştırmaktadır.
Yoganın tüm kolları aynı maksada hizmet ediyor: insanın gelişimine ve tekâmülüne. Fiziksel bedenini güçlendirip denetlemek isteyen kişi Hatha yogaya başvurur. Bu yolda o yüksek benliğini ifade etmek için mükemmel bir araç yapılandıra bilir.
İradesini güçlendirip zihnini geliştirmek ve içsel merkezini bulmak isteyenler Raja Yoga yoluna girebilirler. Öğrenme ve bilgi yoluyla hayatın Hakikatlerini anlamaya çalışan kişi Jnana Yogaya yönelir. Kim aşk yoluyla hayatın sırrını çözmek istiyorsa o da Bhatki Yoga yoluna girer.
Yoganın tüm bölümlerini aynı zamanda ele almak mümkün olmadığından kişi başlangıçta daha çok ihtiyacı olan bölüme yönelir.
Agni-Yoga bütün bölümlerin bir arada olmasının ve aslında bölünmez olduğunun altı çiziliyor:
“ Düşünce Raja’dır. Güzellik düşüncenin şimşeğinden doğar. Elbette  Bhakti alevli düşüncesiyle yeni dünyaları ışıklandırır  ve Jnana basamağı sadece Raja-Bhatki’nin tebessümü olur. Bu sebeple Hatha ve Jnana müstakil değiller. Hangi bilgi sahibi aşka sahip değildir?” Agni-Yoga,28.
Bu makalemizde  Cnana Yoganın esas fikirleriyle tanışacağız. Bu bilgileri sağlam kaynaklardan sizin için derleyip toplamışım. Jnana Yoga sanskritçe "öğrenmek" demektir.
 Tüm felsefi öğretilerin cevap vermeye çalıştığı soruya cevap vermeye çalışalım. Gerçeklik nedir? Dünya nedir?
Etrafımızdaki dünyaya göz attığımız zaman maddenin, gücün ve enerjinin sonsuz tezahür formlarını izleyebiliriz. Materyalist bakış acısına göre dünyada sonsuz hareket eden maddenin dışında hiçbir şey yoktur. Başka bakış açısı dünyada her şeyin enerjiden oluştuğunu söyler. Maddenin ise enerjinin daha katı formu olduğunu bilim adamları günümüzde kanıtlamışlar. İdealistler dünyanın temelini Ruh oluşturduğunu savunurlar. Teologlar ise başlangıcın Tanrı olduğunu söylüyorlar.
Tüm felsefi, dini öğretilerin bir ortak noktası vardır. Tezahür etmiş, izlediğimiz ve izleyemediğimiz, tezahür etmemiş dünyanın tek bir nedeni vardır, tek çıkış noktası vardır.
Varoluşun tek bir yaratıcısı vardır ve madde, enerji, hayat formları bu Tek’ten doğar.
Bu bir ve tek olana Mutlak,  O, Hüve diyebiliriz.  Yogada ona Tanrı denilmekten kaçınılıyor, çünkü Tanrının özellikleri vardır, her dinde farklı algılayışı vardır, Mutlak ise belirlenemez. Onun eşi, benzeri yoktur, insan algılayışı O’nu tanımlamaya yetmiyor.  Biz tanımladığımızda O’nu sınırlamış oluyoruz, oysa Mutlak sınırsızdır, sonsuzdur. O, tüm varoluşun hakikatidir, fakat biz onun tezahür ettiği şeylerle Onu tanımlayamayız çünkü O her şeydir. Canlı ve cansız var olan her şey O’dur.
 Yoga felsefesi Mutlak’tan doğan evrensel yaşam İradesinden söz ediyor. Bu irade Mutlağın bilincinden doğan ve O’nun İradesinin tezahürüdür, Mutlağın  yaşam enerjisini taşır. Bu İrade mekanik güçten, enerjiden çok daha fazlasıdır. Bu İrade tüm canlı organizmalarda ve varlıklarda hareket etmektedir. O her yerdedir. Yaratıcı İrade hayat planını gerçekleştiren Tek’in prensibidir. O, Mutlak’ın yaratıcı enerjisinin tezahürüdür.
Tüm organizmalarda-en basit yaşam formlarından en yüksek formlara kadar onun yaratıcı, geliştirici, koruyucu gücünü izleyebilirsiniz. Yaratıcı İrade bilinçten ve entelektten farklıdır, bunların temelindedir. İrade beyine bağlı değildir;  Basit organizmalarda beyin yoktur, ama irade bu organizmanın her hücresinde çalışır. Doğaya baktığınızda Yaratıcı İradenin mucizeler yarattığını görürsünüz. Yaşam içgüdüsü dediğimiz olağanüstü şey Yaratıcı İradenin tezahürüdür. Bir tek küçük tohumun toprağın içinden yeşermesini, havayı, suyu, ışığı alıp beslenmesini, büyüyüp ağaç olmasını, meyve vermesini gözünüzün önüne getirseniz bu mucizenin arkasında nasıl bir güç olduğunu anlarsınız. Bu güç küçük bitkilerin, otların taşı delip çıkmaya, kaldırımları kaldırmaya sevk eder. Bu güç bazı kuşları hiç kanatlarını hareket ettirmeden rüzgâra karşı uçmalarını sağlar. Bu enerji, olağanüstü güç nedir, neyindir? İradenin. O’nun sonsuz yaratıcı İradesinin gücüdür.
Atomda, molekülde, hücrede, balıkta, bitkide, hayvanda, insanda hareket eden, yaratan, geliştiren, yaşamı devam ettiren ve koruyan Yaratıcı İradedir. Biz ona yaşam içgüdüsü ve ya Doğa diyebiliriz, fakat bu Yaratıcı İradenin etkisidir. Fiziksel, psişik,  mekanik enerjinin ve gücün arkasında hep o vardır. Bilinçli veya bilinçsiz kullandığımız her gücün tek bir kaynağı odur. Bunun farkına vardığımızda kontrollü şekilde gücü kullana biliriz, çünkü biz de Onun tezahürüyüz. Tüm yaşam formlarının, enerjinin, maddenin, gücün kaynağı ve sebebi Mutlaktır. Asline bakarsak biz yoğuz diyebiliriz, çünkü var olan bir tek O’dur. Bize düşen sadece var olan Tek Gerçekliğin bize olan adaletine ve hoşgörüsüne karşın teslimiyet, iman ve umut içinde olmaktır.

  

24 Mayıs 2014 Cumartesi

+ Yüksek Benliğin Hakikati




 Benliğinizin doğasını öğrenmek için başlangıçta “Ben”in gerçekliğini anlamanız lazım.
Benliğinizin gerçekliğini hissetmeniz için, onu öğrenmeniz için derin bir meditasyon haline girin. Çevrenizdeki insanlar, etrafınızdaki dünya hakkında tüm düşüncelerden uzaklaşın. Kafanızdaki durmaksızın devam eden monologu, düşünce akımını durdurun. Kendi Benliğinize odaklanın. Zihninizde bir idea oluşturun: gerçek bir oluşum, dünyanın merkezi olan “Ben”i düşünün. Siz dünyanın güneşisiniz, dünya sizin etrafınızda dönüyor. Evet, siz merkezsiniz ve dünya etrafınızda dönüyor. Alçak gönüllüğünüz ve ya aşağılık duygusu size engel olmasın. Kim olursunuz olun siz gerçekten dünyanın merkezisiniz ve bu idea başkalarının da böyle hissetmelerine mani olmaz.
 İnsan gerçekten bilincin merkezidir, onu Allah böyle yaratmış ve ruhsal gelişim sürecinde insan bu hakikati öğreniyor. “Ben” düşüncenin, davranışın, gücün merkezi olarak kendisini kabul etmediğinde bu özellikleri de gerçekleştirmekte aciz kalır. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamaya, onlardan üstün veya yüksek tutmaya hiç gerek yoktur. Böyle bir kıyaslama “Benin” gelişimine engel oluşturur, çünkü olumsuz yönlere odaklanmanızı sağlar. Meditasyon halinde başkalarının özellikleri hakkında tüm düşünceleri bırakmaya çalışın. Sadece bu düşünceye odaklanın: Siz bilincin, gücün, tepkilerin ve düşüncelerin merkezisiniz ve nasıl gezeğenler Güneşin etrafında dönüyorlarsa sizin dünyanız da sizin etrafınızda dönüyor.
  Kendinizle münakaşa edip fikirler yürütmeyin. Gerçek bilgi mantık yoluyla gelmez. Gerçek bilgi içten hakikati hissetme formunda geliyor, sonra o sizin bilincinizde meditasyon ve odaklanma yoluyla yer alıyor.
 Bilincin, gücün ve etkinin merkezi olduğunuzun fikrini içinizde hissedin,  çünkü bu metafizik bilgidir ve siz ne kadar çok bu hakikati hissetseniz, o kadar rahat bu özellikleri taşıya bilirsiniz.
Durumunuz, yaşamınız iyi olmaya bilir, yeterli eğitim ve aile terbiyesi görmemiş olabilirsiniz, fakat hissetmelisiniz ki benliğinizi dünyanın en başarılı ve en mutlu  insanın benliğine değişmezsiniz. Bu düşünce size ilk bakışta yanlış gelebilir, ama bir an için düşünün. Siz başkası olmak istediğinizde aslında onun sahip olduğu şeyleri kast ediyorsunuz, onun mevkisini, eğitimini, başarısını, parasını. Siz bir anlık için bile kendi kişiliğinizi, kendinizi onunla değiştirmek istemezsiniz. Başka birisi olmak kendiniz olmamak demektir. Başkası olmak sizin gerçek benliğinizin yok olması demektir. Bunu kimse gerçekten isteyemez. Siz asla böyle bir değişimi istemezsiniz. Tabi ki böyle kişilik değişimleri mümkün değildir: “Ben”i yok etmek imkânsızdır, o her zaman, daima var olacaktır, gelişip yükselecektir. Aynı zamanda sizin benliğiniz hep aynı “Ben” olarak kalacaktır. Nasıl çocukluğunuzdan değişmenize rağmen hep aynı insan olarak kalıyorsunuz, "Ben" de hep aynı "Ben" olarak kalıyor. Ne kadar güce, bilgiye, deneyime, akla sahip olsanız “Ben” her zaman sizinle olacaktır.
“Ben” ilahi kıvılcımdır, bu kıvılcımı hiçbir şey söndüremez.
 İnsanların çoğu gerçek “Ben”in farkında olmadan yaşar. “Ben”in varlığını kabul etseler de kendilerini daha çok beslenen, içen, yaşayan, uyuyan yaratıklar gibi hissederler- üst düzey gelişmiş hayvan türü olarak düşünürler. Bazıları yüksek “Ben”i kabul etmek ve hissetmek için uyanmamışlar. Onlara bu hakikat zaman içinde açılır.
Burada yanlış anlaşılma olmayacağını umuyorum. Gerçek “Ben” dediğimde Egonu kast etmiyorum. Çoğumuz zaten kendimizi egomuza, içgüdülerimize, alışkanlıklarımıza teslim edip bilinçsizce yaşarız.
Kişisel gelişime soyunmuş kişi kendi merkezini-yüksek “Ben”ini kabul edip hissetmelidir. Zihninizde “Ben” anlayışını kaydedin, “Ben” dediğinizde kendinizi bilincin, gücün, düşüncenin merkezi hissedin. Siz dünyanızın merkezisiniz, nereye gitseniz dünyanız sizinle gidiyor, o sizin etrafınızda dönüyor. Bu ruhsal yolculukta ilk ve büyük ödevdir, onu benimsemeye çalışın.

Yoga üstatları “Ben” bilincini geliştirmek için meditasyon sırasında kişinin kendi ismini tekrarlamakta fayda olduğunu söylüyorlar. Kendi isminizi tekrarlayarak Benliğinizi, onun doğasını, ölümsüzlüğünü zaman içinde anlaya bilirsiniz.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

+ RUHUMUZUN DENEYİMLERİ


                           









                                                                                           
                                                                     Ruhumuzun deneyimleri


 Biz genelde bütün ve güçlü kişiliğe sahip olmak isteriz, fakat hepimiz içimizde farklı kişilikleri barındırıyoruz. Bu kişiliklerin farklı davranış biçimleri, amaçları, değerleri vardır. Kişilikler bizim yansımalarımızdır veya parçalarımız, onların aracılığıyla biz kendimizle, başkalarıyla, dünyayla temas ederiz. Kişiliğin özünü onun bakış açısı ve ulaşmak istediği amaç belirler. Kişilikler “ Ben” in farklı amaçlara hizmet eden yansımalarıdır, diye biliriz.
Kişilik- ebeveyn, çocuk, amca, doktor, öğretmen, asker, başarılı iş adamı, kahraman ve s. olabilir. Günlük hayatımızda insanlar sürekli kişilik değiştirirler, bir kişilikten başkasına geçit hızlı ve kolay oluyor. Mesela, bir doktor iş yerinde hastalarla, iş arkadaşlarıyla temas ettiğinde, güncel iş problemlerini konuştuğunda doktor kimliğinde oluyor.  İş çıkışı arabayla eve döndüğünde o sürücüdür: trafiğe dikkat eder, trafik yasalarına uymaya çalışır. Evine girdiğinde o artık eş kişiliğine girer, çocuğuyla konuştuğunda o baba olur. Annesiyle telefonla konuştuğunda o artık çocuk, evlat kişiliğine girer.
 Kişi istem dışı bir kişilikte kaldığı zaman, başka kişiliklere kolay geçit yapamadığı durumda problem yaşar, hayatı olumsuz şekilde etkilenir. Bazı insanlar bir kişilikte hapsolunup kala biliyorlar bu da yaşamlarında zorluklara yol açıyor. Mesela, misal getirdiğimiz doktor çocuk kişiliğinde kalmayı sürdürseydi kendi başına kararlar vermekte zorlanacaktı, başkalarından yardım isterdi ve ciddi sorumluluk gerektiren doktorluk mesleğinde başarılı olamazdı. Böyle birisi toplumda gerekli yerini tutamaz, maksadını elde edemez, endişe ve pişmanlık içinde yaşar ve iyi eş, baba olması da mümkün değildir.
Kişilik değiştirmenin başka zorluğu ise insanın duruma uygun kişiliğe girmesinde zorlanmasıdır. Normal durumda yüksek Benliğimiz kişiliklerimizi kontrol eder, bizim bir yansımamız bizden güçlü olmamalıdır.
Olgun insan gerekli kişiliğe girip oradan çıkmayı da başarmalıdır. Bunu bilmemiz gerekiyor:
Kişiliğin kendi amacı vardır.
Kişiliğin kendine özgü ruhu vardır
Kişiliğin belirli davranış biçimi vardır.
Bunu anladığımızda problemlerimizin de temelinde kişiliğin olduğunu görürüz. Kişilik değer ve maksattan oluşur. Bakış açısı, değer ve istenilen amaç. Bir kişilik her zaman bir maksada hizmet eder. Bu o demektir ki, bir problemi çözmek istediğimizde onu oluşturan kişiliği belirlememiz lazım. Kişiliğin bir amacı olabilir, birkaç amaç varsa birkaç kişilik de vardır demek ki. Bir problemle çalıştığınızda kişiliğin amacını anladığınız zaman kişilik de yok olacaktır ve hayatınızı uzun zaman zorlaştıran bir problemden kurtulacaksınız.
 Kişilik çalışmasını daha iyi anlamamız için ruhsal teorilere başvurmamız gerekir. Görünmez, hacmi, mekânı ve zamanı olamayan Ruh Fiziksel Evrende deneyimler yaşayabilir, daha doğrusu yaşamak ister. Bu deneyimleri kişilik vasıtasıyla gerçekleştirir. Deneyim bizim için trajedi ve ya olumsuzluk gibi gözükse de Ruh için bu sadece deneyimdir. Ruh sanatta, bilimde büyük başarılar denetimlediğinde insan rahatsızlık duymuyor,  gayet memnun oluyor. Ama Ruh amacı doğrultusunda hastalıkla,  dramatik olaylarla, bağımlılıkla deneyim yaşadığında insan perişan oluyor, sarsıntı yaşıyor ve kendini kurban rolünde görüyor.
Kısacası Ruh için her zaman olumlu maksat vardır- deneyim. Ruhsal gelişim birçok deneyimi yaşamaktan geçer. Bu deneyimler zor olduğunda biz onları hafifletmeğe, atlatmaya çalışırız, ruhsal arayışlara gireriz.
Ruh deneyime karar verdiği anda bakış açısını ve amacı seçer. Yaşanan problemin temelinde bu kararı alıp amaca ulaşmak isteyen kişilik vardır. Biz olumsuzluk yaşarız, bu olumsuzluğun enerji alanı vardır, bu sebeple çalışmalarda kişiliği tespit etmek zordur. Bundan dolayı ruhsal çalışmalarda fiziksel tepkilerden başlarız, tepkileri açığa çıkarıp kişiliğe yaklaşa biliriz.

“ Sen şimdi nasıl birisisin? Ne yapmayı düşünüyorsun? Amacın nedir?” soruları bizi problemin çözüm noktasına, kişiliğe ve onun verdiği karara yaklaştırır. Kişi problemi canlandırıp yaşadığında fiziksel tepkilere dikkat eder. Daha sonra bu soruların cevabını arar. Karar ve amaç ortaya çıktığında problem de çözülür.  

19 Mayıs 2014 Pazartesi

+ YENİ KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ






       YENİ KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ




Hepimiz hayatımızda iyi değişimler yapmak isteriz. Sorumluluğu aldıktan sonra kişi gerçekten yeni dünyasını oluşturabilir. Eski kalıplardan, kısıtlamalardan ve engellerden kurtulup yepyeni bir dünyanın kapısını açabilir. Yeni gerçekliğe adım atmak için yeni kişilik özelliklerini geliştirmek gerekir. Hangi özelliklere sahip olmak isteriz?
Sadece kendinize sorun; Hangi özelliklere sahip olmak istiyorum? Bir liste oluşturun.
Size kişilik özelliklerinin örnek listesini veriyorum. Siz buraya istediğiniz ayrıntıları, özellikleri ekleye bilirsiniz.

Ben cesur birisiyim.
Ben tanımadığım insanların arasında kendimi iyi hissediyorum.
Ben insanların karşısında konuşma yapmayı seviyorum.
Ben kendime güveniyorum.
Ben kolay para kazanıyorum.
Ben kolayca istekte bulunabiliyorum.
Ben başkalarına yardım etmekten hoşlanıyorum.

Oluşturmak istediğiniz kişilik özellikleri veya hayat koşullarını şimdiki zamanda yazmanız lazım. Ben güçlü olmak istiyorum yerine “Ben güçlüyüm “yazacaksınız.
İstediğim işte çalışacağım değil: “İstediğimi işte çalışıyorum “ yazacaksınız (çalışmadığınız halde).
Şimdi rahat bir yerde oturup yazdığınız listeyi elinize alın. Kaleme aldığınız ilk özelliğe odaklanın. Bu özelliği hissedin, onu yaşayın, onunla özdeşin. Sonra yüksek sesle sanki tüm Dünyaya deklare ediyormuşsunuz gibi bu özelliğe sahip olduğunuzu söyleyin. Mesela:” Ben kendime güveniyorum”. Kendinizi özgüven içinde hissedin, özgüvene odaklanın. Bir şüphe, kuşku şeklinde duvar belirlenirse, onu eritin, yok edin. Cümleyi duvarınız yok olana kadar tekrarlayın.
İstemek konusunu çalıştığınızda böyle bir görüntü imajine edebilirsiniz. Siz bir grup insan içindesiniz. Onlardan bir şey isteğin. Bunu kolay ve rahatlıkla yapın. Ve size istenilen şeyi verdiklerini görün.
Kendinizde görmek istediğiniz her özellikle bu şekilde çalışın. Özelliği defalarca tekrarlayın, onu şüphelerden ve kuşkulardan arındırın. Tüm duvarları yok edin.
Size bu çalışma basit gelebilir, fakat istikrarlı şekilde çalışmaya devam etseniz kısa bir zamanda şaşırtıcı sonuçlar elde edeceksiniz.
Bazı insanlar hayal gücüne, düşünceye dayanmış çalışmalara ironiyle yaklaşırlar.
İmajine etmenin, hayal gücünün yeni gerçeklik oluşturma prosesinde önemini anlamanız için bu deneyimi yapabilirsiniz.
Evinizin bir duvarına sırtınızı çevirip durun. Ellerinizi uzatın ve bu halde ellerinizi duvara dokundurun. Bacaklarınızı hareket ettirmeyin, sadece gövdenizi çevirerek duvarın en uzak noktasına dokunmaya çalışın. Sonra gözlerinizi kapatıp ayni hareketi hayal edin. Bedeninizde gerginliği hissedin, bu hareketi gerçekten yaptığınızı hissedin. Bunu iki üç defa tekrarlayın. Sonra gözünüzü açıp aynı hareketi yapın, duvara daha önce dokunduğunuz tarafa ellerinizi uzatın. Göreceksiniz, bu defa eliniz tahmin etmeyeceğiniz kadar uzak noktaya ulaşmıştır. Sonuç şaşırtıcı olacaktır! Bu şaşırtıcı sonuç sizi artık hayal gücüne daha ciddi yaklaşmaya ikna edeceğinden eminim.


17 Mayıs 2014 Cumartesi

+ DUVARLARIMIZ



        
     Duvarlarımız
       





   İnsan yeni kararlar alıp hayatını olumlu yönde değiştirmek istediğinde yoluna engeller çıkar. Olumlu düşüncelerimiz ve kararlarımız her zaman olumsuz düşüncelerle engellenebiliyor. Negatif düşüncelerimiz bizim bilinçaltımızda saklanıyorlar ve bir olumlu karar aldığımızda, amacımıza ulaşmak için harekete geçtiğimizde, negatif düşünceler açığa çıkarlar ve duvar oluştururlar. Her pozitif düşüncemizin karşısında bir duvar olduğunu söyleyebiliriz. Mesela şimdi yüksek sesle olumlu bir düşüncenizi ifade edin. Dikkat etseniz içinizde bu düşünceye karşı gelen, şüphe ve kuşku içeren başka düşünce kıpırdayacaktır. “Ama”, “acaba” sözleri  kafanızı  karıştırmaya başlayacaktır.   Bunlar bizim duvarlarımızdır, hep varlar, fakat bir şeyleri olumlu yönde değiştirmeye karar verdiğimizde onların farkına varırız. Siz değişim sürecine girmediğiniz süreçte problem de yaşamazsınız. Maksadınıza uygun olumlu adım atmak istediğinizde buna benzer düşünceler ortaya çıkar: Yok, yapamam. Ben kendimi biliyorum, yapamayacağım.
Bu sizin duvarınızdır. Duvarın harekete geçmesini biz bedenimizde hissedebiliriz. Mesela,  bir arkadaşınızdan ve ya tanıdığınızdan önemli bir şey rica etmek için ona yaklaştığınızda karın bölgesinde, boğazınızda bir rahatsızlık, kasılma hissedebilirsiniz. Bu fiziksel tepkiler duvarınızın harekete geçmesini gösterir. Duvarlarımız çoğu zaman fiziksel tepkilerde açığa çıkarlar. Olumsuz düşüncelerin-duvarların fazlası insan psikolojisini kötü yönde etkiler, psikozlara yol açar.
İnsan mutlu ve sağlıklı yaşam sürdürmesi için olumlu kararlarını hayata geçirip olumlu değişimler elde etmelidir. Bunun için o duvarlarını da eritmeyi öğrenmelidir. Pozitif bir karar aldığınızda sizi rahatsız eden kuşkuya, endişeye dikkat edin. Ona odaklanın, bu nedir, nereden geliyor, diye kendinize sorun. Bu sizin duvarınızdır. Onu olumlu düşüncenizle ortaya çıkardınız. Fakat duvarı fark ettiğiniz andan o erimeye başlar. Bu bizim için büyük avantajdır. Duvarı fark etmek çok önemlidir. Bir amaca doğru ilerlediğinizde kuşkunuzu, engelinizi bastırıp görmezden gelmeyin. Olumsuz düşüncelerinizi, duvarlarınızı görün, hissedin, onların sınırlarını belirleyin ve sonra bu sınırları terk edip pozitif kararlarınıza dönün.  Pozitif düşüncenize yeniden odaklandığınızda artık duvarınızın olmadığını hissedeceksiniz.
Yeni arzuladığınız gerçekliğin oluşması için böyle bir çalışma yapabilirsiniz.

 Arzunun psikolojik imgesini yarat ( gerçekleştirmek istediğini düşüncenin ve ya arzunun).
Kendine  arzunun gerçekleştiğini deklare et. “ Ben buna sahibim-” Söyle.
Sonra kendine sor: “Gerçekten buna sahip miyim? İçimde başka bir niyet var mı?”
Bu farklı niyeti belirle. Bundan önce söylediğini ve şimdi ortaya çıkan niyeti karşılaştır.
Senin gizli niyetin senin duvarındın. Fakat bu duvarı da yine sen o gizli niyetinle oluşturdun.
Bu duvarın rengini, hacmini, formunu belirle. Duvar nerededir; bedeninde, auranda, beyninde? Belki bilinçaltında? Belki de Gezegenin enerji alanında? Ne kadar büyüklüğündedir?  Gizli niyet açığa çıktığında duvar da yok olacaktır. Fakat sen duvarı bir simge halinde düşündün, onun formunu, sınırlarını hayal ettin. Şimdi onu hayalinde yok etmen gerekir, bunu istediğin şekilde yapabilirsin. Duvarı erittiğin an olumlu düşünceye geri dön ve onu yeniden canlandırıp deklare et.
Duvarınızı eritme işlemi bir dakikadan fazla sürmemelidir. Bu önemli bir ayrıntıdır, çünkü daha fazlası size problem yaşatabilir.
 Olumlu kararlarınızı, hayallerinizi, isteklerinizi her zaman duvarlarınızdan arındırın. Gizli niyetimiz bilinçaltımızın geçmişte aldığı karardır aslında. Bir olaydan dolayı bizi korumak için alınmış karar. Mesela özel ilişkide büyük bir düş kırıklığı yaşamış genç kız veya genç adam yeni ilişkiye girmekten korkar. Daha sonra yine ilişki kurar, birisiyle tanışır, evlenir belki de, fakat iyi bir deneyim yaşayamaz, çünkü gizli bir niyeti vardır- acıdan korunmak, bilinçaltı onu korumak amacıyla kalbini kapatır, sevemez, sevgi veremez. Kısacası- güzel sağlam ilişki kuramaz. Tabi bu çok genel bir tablodur, her insanın hayatında duvarlar farklı şekilde engel oluşturabilirler.
Tartışılmaz, kabul olunmuş gerçekler vardır. Bu gerçekleri tekrarladığınızda bile kuşku ve şüpheye kapılabilirsiniz.
Bu gerçekleri kendinize yüksek sesle tekrar edin:
  1. Ben benim.
  2. Ben konuşuyorum.
  3. Ben karar veriyorum.
  4. Ben kendi bedenimi kontrol ediyorum.
  5. Ben duygularımı hissediyorum
  6. Ben kendi deneyimimin kaynağıyım.
  7. Ben kendi dünyamın merkeziyim.

Söylediğiniz her cümlede hissettiğiniz duvarı eritin. Kuşku, korku, ağırlık, endişe duyabilirsiniz. Engeli yok edip (7-8 saniyede) yeniden olumlu fikri tekrarlayın, ta ki hiçbir endişe ve engel hissetmeyene kadar. Birer birer bu yedi hakikati arındırın. Bu kısa çalışma birçok gizli duvarınızın yok olmasını sağlayacaktır, sizi daha güçlü ve mutlu olmanıza yol açacaktır.


1 Mayıs 2014 Perşembe

+ KRONİK PROBLEMLERİN ÇÖZÜLMESİ

                                                



             KRONİK PROBLEMLERİN 
                     ÇÖZÜLMESİ







                                                                                             
 


Kendini ve hayatını değiştirme çalışmalarına girmiş kişi bunu kısa bir süre içinde gerçekleştire bilir. Bu konuda bloğumda birçok makale sizlere sunmuştum. Negatif kalıplarımızı bulup onlardan kurtulmamız ve yerine pozitif düşünceleri yerleştirmemiz lazım. Bu işlemin birçok farklı metodu ve yöntemleri hakkında konuşmuştuk. Fakat bazı problemleri çözmekte zorluk çekeriz, onlardan kurtulduğumuzu sandığımızda bir süre sonra yeniden yaşarız. Bu o demektir ki karşımızda devamlı varlığını sürdüren, kronik bir problem vardır. Biz onunla çalışıyoruz, çözüyoruz, o yeniden yüze çıkıyor. Ve bu durum hep devam ediyor, sanki bilemediğimiz bir kaynaktan negatif enerji problemi destekliyor.
Uzun vadeli kronik problemin özelliği onun bilinçaltından, bilinmez kaynaktan gelmesidir. Kişi onun nereden kaynaklandığını bilemez ve problemin başkası tarafından ona yüklendiğini düşünür. Fakat durum böyle değildir. Biz kendi dünyamızı kendimiz yaratırız ve hoşnut olmadığımız problemlerin yaratıcısı yine de biziz. Kişi yarattığı problemin sorumlusu olduğu düşüncesini ret eder, oysa tüm problemlerin çözülmesinde olduğu gibi kronik problemin yok olmasında da yapacağı ilk adım onu kabul etmektir. Kronik problemin çözülmesi için bilmemiz gerekir ki, hayatımızın bir döneminde biz onu kendimiz oluşturduk. Belki de o anda bu problem pozitif amaçlara hizmet ediyordu. Kişi bu olasılığı genelde ret eder, fakat problem de varlığını devam etmeyi sürdürür.
Problemi çözme çalışmalarında yapacağımız ilk şey onu oluşturduğumuzu ve desteklediğimizi kabul etmektir.
Uzun vadeli kronik problemler birkaç tabakadan oluşuyorlar. Bu o demektir ki, problemi parçalarla veya katlarla çözmemiz gerekiyor.
Biz problemin her parçasını ayrıca çalıştığımızda onun özüne ulaştığımızda görürüz ki, orada hiçbir şey kalmamıştır, orada Boşluk vardır. Biz parçaları yok ettiğimizde problem de yok oluyor.
Kronik problemi çözme çalışmasını tek başına yapmada zorluk çekebilirsiniz. Bunun için ruhsal çalışma deneyimlerinizin olması gerekiyor. Daha iyisi bu çalışmayı arkadaşınızla yapmanızdır. Önce o size rehberlik eder, sonra da siz ona. Kronik problemle çalışma metodunu öğrenmeniz için onu size detaylı şekilde yazıyorum.

  1. PROBLEME GİRİŞ
  Başlangıçta problemi net şekilde belirlemeniz lazım. Partnerinize bu soruyu sorun:
Problemin nedir? Onu kısaca bana anlat.
Burada kişi uzun bir hikâye, çocukluğundan bir olayı size anlatmak ister, ona bu fırsatı vermeseniz daha iyi olur, sizin amacınız problemi özetlemektir. Peki, senin problemin nedir? –diye ona yine soru sorun.
  1. PROBLEMDEN KURTULMA İSTEĞİ
   Problemden kurtulmak için gerçekten böyle bir isteğin, samimi ve içten olan isteğin olması şarttır. Bu istek olmayınca çalışmalara da hiç gerek yoktur, burada tüm metotlar etkisiz olur. İnsanla işbirliği yapmadan biz ona hiçbir şeyi veremeyiz. Bunun için parterinize sormalısınız: “Sen gerçekten bu problemden kurtulmak istiyor musun? “ Kendiniz tek çalıştığınızda ise bu soruyu kendinize soracaksınız. Ben gerçekten bu problemin çözülmesini istiyor muyum?  Cevap net ve inandırıcı olacaktır. Cevabı yüksek sesle kendinize söyleyebilirsiniz.
  1. PROBLEME DİRENİŞ.
 Probleme direnmenin iki yönü vardır:
a)      problemde olmaktan kaçmak
b)      kendisini problemin oluşmasında sorumlu tutmamak
Kendinize veya çalıştığınız parterinize bu soruyu sorun: Bu problemin içinde olduğunda, onu yaşamak istediğinde engel veya direniş hissediyor mu? Hissetmesi gerekir, çünkü direniş olmasaydı problem de olmazdı. Bu direnişi yüze çıkarıp açmak lazım.
İnsan kendi dünyasının ve deneyimlerinin yaratıcısıdır ve hatta onu rahatsız eden sorunların da. Fakat çoğu zaman kişi bu gerçeği kabul etmez. Ona sorun: Bu problemi kim oluşturdu? Eğer problemi oluşturduğu düşüncesinde engel hissederse, bu engel açığa çıkar. Eğer kişi  problemin bir kısmını kendi oluşturduğunu, ama daha fazlasını başkaları tarafından yüklendiğini düşünüyorsa, bu direnişi açığa çıkarması gerekiyor. Parteriniz kendisini problemin tek yaratıcısı olduğunun deneyimini yaşamalıdır. Sorumluluğu üzerine alması lazım.
  1. FİZİKSEL TEPKİLER. Şimdi kişinin problemin içine girmesi ve onu hissetmesi gerekir. Problemle bir olunca onun parçalarını açabilir. Parterinize söyleyin: “Gözlerini kapat. Problemin içine gir. Onu tamamen hisset.” Parteriniz problemin içinde olduğunda ona bedeninde neler hissettiğini sorun. Mesela, elleri titreye bilir, midesinde garip duygu oluşur. Size algıladıklarını birer birer söylesin. Burada bedensel tepkilerle ayrıca çalışmak lazımdır. Nasıl çalışılır? O tepkiye odaklanıp, abartıp dikkatinizle erite bilirsiniz. Duygu açığa çıkıp yok olacaktır.
  2. PROBLEMLE İLGİLİ DUYGULAR
Bunları da aynen bedensel tepkilerle çalıştığınız şekilde çalışmanız lazım. Parteriniz problemle özdeşsin, sonra problemin içinde olduğunda hangi duyguları hissettiğini size söylesin. O söylediği duyguları tekrarlayarak onları açın.
  1. PROBLEMİN PSİKOLOJİK YÖNLERİ. Şimdi problemle ilgili düşüncelerinizi, inançlarınızı, kayıtlarınızı, yalanlarınızı, hayallerinizi açığa çıkarmak gerekiyor. Bunun için parteriniz problemin içine girmeli. Ona bunu sora bilirsiniz: Şimdi problemin içinden bakarken karar verebilir misin? Şimdi neye inanıyorsun? Cevap için fazla beklemeyin, 10 saniye bekleyip başka soruya geçin. Burada negatif düşünceleri ve kayıtları yüze çıkara bilirsiniz.
  2. KİŞİLİK.  Problemin temelinde her zaman kişilik vardır. Bir kişilik, yani kişiliğinizin
bir yönü problemi yaratmıştır. Problemin özünde bizim bir zamanlar aldığımız karar var, bu kararı kişilik vermiştir. O kişiliği yüze çıkarıp belirleye bildiğimizde problem de kaybolabiliyor. Partneriniz o kişiliği ve kendi amacını gördüğünde problem dağılabiliyor. Siz problemin psikolojik yönlerini çalıştığınızda zaten problem enerjisinin çoğunu kaybetti. Bu bakımdan parteriniz hissetmekte zorlana bilir ve problemin yok olduğunu söyler. Onu dikkate almayın. Ona yeniden probleme girmeyi ve hissetmeyi söyleyin, hatta bunun için problemi yaşadığı ana gidebilir. Bu arada parterinize odaklanmanız lazım, çünkü çalışmanın en önemli aşamasına geldiniz.
Kişi tamamen problemin içinde kendini hissetmeli. Ona sorun: “ Problemi iyice hisset ve problemin içinden bana söyle, şimdi hangi kişiliğe sahipsin? Bu kişiliğe sahip olurken amacın nedir? Şuan amacın ne?
Eğer tüm aşamaları doğru çalıştınızsa, bu noktada anlayış ve duygusal boşalma gelebilir. Şimdi partnerinizden gözlerini kapamasını rica edin ve sorun: “Problemin hala duruyor mu?”  Tek bir cevap alacaksınız: “Hayır, problem artık yoktur.”
            Bu çalışmada yapmak istediğimiz şey kişini problemle özdeştirip problemi yaratmış
            kişiliği ve tarafından verilmiş kararı açığa çıkarmaktır. Bu kişilik yüze çıktığında
            problem çözülüyor.