28 Şubat 2014 Cuma

+ HAYAT SENARYOSU

                                                  






                                                                                             
            HAYAT SENARYOSU



İnsan hayatının gidişatı dört faktörün bağlantılarından oluşuyor: soydan gelen faktörler (genetik), dış olaylar, senaryo ve özel kararlar.
 Günümüzde birçok davranış biçimlerin ve komplekslerin soydan geldiği kabul edinmiştir ve bu konuda araştırmalar yapan bilim dalı da ortaya çıkmıştır- psikogenetik.  Anne babasız büyümüş çocuklar bile genetik rahatsızlıkları taşıyorlar. Bu özellikler daha çok dedelerden ve baba-annelerden, anneannelerden toruna geçer.
Tranzaktion analizinin yaratıcısı Amerikan psikiyatrisi Eric Berne’nin araştırmaları neticesinde hayat senaryosunun çocuklukta oluşması ortaya çıktı. Hayatımızın her alanında (sevgi, ilişkiler, sağlık, para) farklı senaryo ola bilir. Biz bu senaryoyu bilinçsizce takip ederiz.
Senaryonun esas ayrıntıları bunlardır:
1.Senaryo- hayat planıdır
2.Senaryo finalle biter.
3.İnsan senaryo kararını kendisi verir.
4.Senaryo ebeveynler tarafından desteklenir.
5. Senaryo farkındalığın dışındadır

Peki bu senaryonun kaynağı nedir, hangi temele dayanıyor?
Senaryo çocuğun dünyada tutunması için izlediği stratejinin tezahürüdür.
Senaryo kararları çocuğun duygularına, onun gerçekliği test etme yetisine bağlıdır. Mesela 5-12 ay arasında çocuğun annesinden ayrı kalması onun belli senaryoyu seçmesine iter.
Tüm senaryoları içerliği bakımından ikiye bölmek mümkündür.

Yenen –Amacına ulaşan birisi
Yenilen- Amacına ulaşmamış birisi ( yenilgi çevrede bilinmiyor, yenilgi çevrede müzakire ediliyor, ölüm, ceza evi)
Bunların tam ortası bir durum daha vardır: ne yeniyor ne de kaybediyor.
Eric Berne’nin sözlerine göre: “ Yenen yenildiği zaman ne edeceğini biliyor, fakat söylemiyor(birkaç ihtimali vardır).
Yenilen bilmiyor, fakat hep zaferden konuşuyor.
Yenmeyen bazı zaman başarılı oluyor, bazı zaman başarısız, ama büyük bir şey elde etmiyor, riske giremiyor(sorumluluk almıyor).
Burada çocuğun seçtiği temel hayat pozisyonu da çok önemlidir. Bu pozisyonlardan birisini seçtiğinde tüm senaryoyu ona uygun düzenliyor. Burada iki pozisyon vardır: iyiyim/iyi değilim.
Ben iyiyim-sen iyisin. Bu çok sağlıklı bakış açısıdır. Bu hayati problemlerin çözümünde başkalarıyla etkileşimde olmak demektir.
Ben iyi değilim-sen iyisin. Bu kötümser senaryo üretmek demektir, kendini başkalarından kötü görmektir.
Ben iyiyim, sen iyi değilsin. Bu savunma pozisyonudur, başkalarını küçük görme demektir.
Ben kötüyüm, sen kötüsün. Bu tamamen yıkıcı bir pozisyondur.
Mesela ben iyiyim, sen iyi değilsin bakış açısını kabul etmiş bireyin başkasına hayrı olmaz, o her kesi düşman olarak görür, ve zara vermeye, kısıtlamaya çalışır, ailede despot olur.
Psiko- genetik özelliklerin dışında kişiliğin formalaşmasında dış koşullar ve kendi verdiği kararlar da yer alıyor. Mesela biz çok iyi özellikleri soydan ala biliriz, fakat Kipling’in kahramanı Maugli gibi kurtların içinde büyüyüp kurt ola biliriz.. Ve ya doğuştan olumsuz özelliklere, hastalılara sahip olduğumuz halde çok başarılı ola biliriz. Mesela ünlü fizikçi Stephen Walking gibi.
Dış koşullar bizim gelişimimize, ben iyiyim –sen iyisin konumuna gelip hayattan haz
almaya, dolu dolu yaşamaya neden ola bilirler.
İçimizde var olan düşünceleri ve değerleri hayatımızda yaşarız. Biz dışarıdan yönetildiğimizi, etkilendiğimizi düşündüğümüz halde hayatımızı kontrol edemeyiz. Bazı zaman kafamızda öyle düşünce kirliği ve karışımı olur ki, hayatımıza aynen bu yansıyor. Biz problemi anladığımızda onu çözmeye başlarız. Genelde biz ya problemden kaçarız ,ya da onun üzerine gideriz, burada başka seçeneğimiz de yoktur. Problemden kaçtığımızda biz yine sonunda ayni yere, problem olduğu yere geliriz. Çünkü biz problemi çözmek yerine onun hakkında düşüncelerin etrafında dolaşırız. Mesela, “ben hasta olmak istemiyorum” düşüncesi bizi sağlığa götürmez: bunu söylediğimizde biz “ben hastayım” imgesi yaratıyoruz, daha doğrusu “ben sağlıklı ve güçlü olmak istiyorum” demektir.
Biz hayatta ebedi yaşayacağımız gibi yaşarız. Evet, etrafımızdaki kimseler öle bilir, fakat biz ölmeyiz. Herkesin bir gün öleceği gerçeği sanki bize dokunmuyor gibi hissederiz.
Bronny Beye klinikte ölümcül hastalara uzun yıllar baktıktan sonra böyle bir kitap yazmıştır:” Ölüm döşeğinde olanların beş pişmanlığı”. Hayatlarının son günlerini yaşayan insanlardan onların pişmanlıklarını dinlemiştir ve en çok duyduğu pişmanlıklardan liste oluşturmuştur:

  1. Ben istediğim gibi yaşamaya cesaretim yetmedi, hep başkalarının beklentisinde hareket ettim.
  2. Çok çalıştığıma pişmanım.
  3. Kendi duygularımı ifade edemedim diye çok pişmanım.
  4. Arkadaşlıklarımı kaybettim diye pişmanım.
  5. Kendime daha mutlu olmama izin vermediğim için pişmanım.


Fakat biz değerli okurlarım, hala hayattayız ve her şeyi değiştire biliriz! Sadece değişimi yarına, Pazar ertesine ve ya Yeni yıla ertelemek lazım değil, şimdi, şuan değişime başlayalım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder