Maddeden, enerjiden, mekan ve zamandan oluşan Evrende öyle
bir durum ve ya varoluş yok ki, onun zıttı mevcut olmasın. Gecesiz gündüz,
gölgesiz ışık, soğuksuz sıcaklık, kötülüksüz iyilik, acısız mutluluk yoktur.
Tam ışıktan tablo yaratmak mümkün değildir,orada muhakkak gölgenin olması gerekir.
Evrenin doğası ikicilik içerir, Evren dualistiktir, yani ikicilidir.
Bilgeler diyorlar ki, tezatların varoluşu bizim dünyayı ve
ruhsal alemi anlamakta bize yardımcı oluyorlar. Tezatların birliği gelişimin,
hareketin temelidir.
Fakat ikicilik, zıtlıklar insanın içinde mücadele edince sınır hastalıkları, nevrozlar
ortaya çıkar. Biz bir deneyimi iyi, o başkasını kötü adlandırdığımızda, biz
kötüyle savaşmaya başlıyoruz. Dünyanın dualistik doğası insan bilincini bölüyor
ve modern çağın en yaygın hastalığını –nevrozu tetikliyor. Ben-Başkaları,
Biz-Siz, Hayır- Şer, Işık- Karanlık ayrışımı bizi çizginin bir bu, bir öteki
tarafına sürüklüyor.
Tabi hayır ve şerrin farkını bilmek gerekir, ama hep
ikicilikte yaşamak bizi yoruyor ve kısıtlıyor. Böyle yaşam bize korku, acı,
güvensizlik, acizlik, ıstırap veriyor. Biz dualizmin bir yönünden o biri yönüne
sürekli geçitler yapıyoruz. Biz şaşkına dönüyoruz. Bizi sarsan şeylerin
sebebini dış etkenlerde arıyoruz, fakat bunların kökeni bizim zihnimizde
yerleşmiş ikili sistemdir-dualizmdir. Biz ruhsal evrimleşme sonucu bu ikiciliği,
zıtlıkları bir araya getirip harmanlaya becerdiğimizde dış dünyadaki karşı
durmalar kayboluyor.
Aydınlar, Öğretmenler, şamanlar bu içimizdeki dualizmi yok
etmek için çeşitli teknikler uygulamışlar, yollar göstermişler. Bu tür
çalışmaların amacı -zıtlıkları birleştirip daha yüksek bir seviyede onların
sentezini, yeni bütünlüğü yaratmaktır.
Bu pratiği uygulamak, Bütüne, Birliğe ulaşmak kolay yol
değildir. Dualizm her an tetiktedir: bizim bilincimizi parçalamak için, bizi
bir birimizden ayırmak için.
Pratikte bilmemiz gereken odur ki, bizim içimizde zıt
anlayışların, güçlerin barıştığında savaş sırasında edindiğimiz nevrozlar da
kaybolup gidiyor. Bundan dolayı kişisel gelişim çalışmalarında biz kendi
karanlık yanlarımızı sevgiyle kabul edip affediyoruz. Biz kendimizi affedip
kabul ediyoruz. Aslinde biz karanlık ve ışık yanlarımızı birleştirmek ve
zıtların sentezini oluşturmakla yeni, bütün
bir kişiliye sahip olmak istiyoruz. Başka değişle biz dualizmi içimizde
eritiyoruz. Şimdi siz dersiniz ki, neden dualizmi yok edelim, ikicilik tüm
Evrene has özelliktir, insan için de öyle değil mi?
Tüm Evren ve insan dahil Tek’e doğru hareket eder, bütünleşme
ve bir olma eylemindedir. “Tek”in içinde karşılaştırmalar, kıyaslar,
farklılıklar, zıtlıklar yok oluyor, çünkü karşı konulan bir şey yoktur, karşı
konulabilecek her şey Birliğin dışında kalıyor. İlahi boyutun derinliklerinde tüm
tezatlar yok olmaya başlıyor, Tek’in içinde eriyip gidiyorlar.
Biz zıtlıkların birleşmesini nötr olma ile aynı durum
olduğunu düşünmüyoruz. Nötr iki farklı zıt anlayışların ortasında olma
demektir, yani karşıt yanların var olmasını kabul etmek demektir. Birlik
boyutuna gelmek bu iki karşıt tarafları birleştirmek demektir, onların
sentezidir.
Dualizm insan bilincini parçalıyor. Bu parçalamanın
sonucunda obje ve subye, izleyen ve izlenilen, bilgiyi benimseyen ve bilgi-
ortaya çıkıyor. İnsan bilincinin bölünmeinin temelinde onun egosu yatıyor.
Egonun iki temel özelliği vardır- kendini sonsuza kadar var etme ve kendini tüm
dünyadan ayrıştırmak. Ben ve ben olmayan- bu ikicilik tüm başka ikiciliklere
yol açıyor.
Dünyada her objenin, durumun karşıtı olunca biz dünyayı
zıtlıkların, karşı durmaların sonsuz alanı gibi algılaya biliyoruz.
İlk bakışta baz aldığımız genel ikicilik bize barışmaz
karşıtlar ve zıtlıklar gibi gözüke bilir.
Ama durum böyle değildir. Zıt kutuplar aslinde Biri
oluşturan iki özelliktir. Zıt taraflar Birin yansımasıdırlar, bir kavramın iki
uç noktalarıdır, biri olmasa- o birisinin de varlığı mümkün değildir. Bizim
Evrende bir kutup karşıtı olmadan var olamaz. Kolaylık zorluksuz olmuyor, sahip
olmak kaybetmeden olmuyor. Biz iyiyi kötü olmadan nasıl algılarız, onun iyi olduğunu
nasıl anlarız? Bu kuralın ruhsal gelişimde büyük rolü vardır. Dualizm bize acının, hastalığın, ıstırabın yanı başında
sevincin, sağlığın, mutluluğun var olduğunu anlatıyor. İnsan hayatı boyunca bir
kutupta yaşayamaz. Bulunduğu durumu anlaması için karşıt durumu da bilmesi
gerekiyor. Bundan dolayı kendi negatif taraflarımızla savaşmak akılsızca bir
iştir.
Tüm zıtlıklar biri birisini tamamlıyorlar, onlar bir objenin
farklı yansımalarıdırlar.
Evrenin dualistik doğasını anlamayan kişi hep negatif
kutuplara savaş açacaktır, karşı koyacaktır. Bununla o sadece negatifi daha da
güçlendirecektir. Biz bir negatif olayı davranışlarımızla, hareketlerimizle yok
etmeye çalıştığımızda biz ona güç veriyoruz. Karşı gelmek-hayattır. Karşı
koymak- bu bir şeyi engellemek, durdurmak, yok etmek için harcadığımız
enerjidir. Siz bir şeye enerji harcadığınızda, onu güçlendiriyorsunuz aslinde!
Tüm ruhsal çalışmaların sırrı burada yatıyor. Kabullenme,
affetme. Çünkü negatifi kabul edince o çözülmeye başlar, kendinizi, başkalarını,
hayatı affettiğinizde değişim başlaya bilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder