22 Ocak 2014 Çarşamba

+ DUALİZM

                                               









                                                           
 
                 DUALİZM

Maddeden, enerjiden, mekan ve zamandan oluşan Evrende öyle bir durum ve ya varoluş yok ki, onun zıttı mevcut olmasın. Gecesiz gündüz, gölgesiz ışık, soğuksuz sıcaklık, kötülüksüz iyilik, acısız mutluluk yoktur. Tam ışıktan tablo yaratmak mümkün değildir,orada muhakkak gölgenin olması gerekir. Evrenin doğası ikicilik içerir, Evren dualistiktir, yani ikicilidir.
Bilgeler diyorlar ki, tezatların varoluşu bizim dünyayı ve ruhsal alemi anlamakta bize yardımcı oluyorlar. Tezatların birliği gelişimin, hareketin temelidir.
Fakat ikicilik, zıtlıklar insanın içinde  mücadele edince sınır hastalıkları, nevrozlar ortaya çıkar. Biz bir deneyimi iyi, o başkasını kötü adlandırdığımızda, biz kötüyle savaşmaya başlıyoruz. Dünyanın dualistik doğası insan bilincini bölüyor ve modern çağın en yaygın hastalığını –nevrozu tetikliyor. Ben-Başkaları, Biz-Siz, Hayır- Şer, Işık- Karanlık ayrışımı bizi çizginin bir bu, bir öteki tarafına sürüklüyor.
Tabi hayır ve şerrin farkını bilmek gerekir, ama hep ikicilikte yaşamak bizi yoruyor ve kısıtlıyor. Böyle yaşam bize korku, acı, güvensizlik, acizlik, ıstırap veriyor. Biz dualizmin bir yönünden o biri yönüne sürekli geçitler yapıyoruz. Biz şaşkına dönüyoruz. Bizi sarsan şeylerin sebebini dış etkenlerde arıyoruz, fakat bunların kökeni bizim zihnimizde yerleşmiş ikili sistemdir-dualizmdir. Biz ruhsal evrimleşme sonucu bu ikiciliği, zıtlıkları bir araya getirip harmanlaya becerdiğimizde dış dünyadaki karşı durmalar kayboluyor.
Aydınlar, Öğretmenler, şamanlar bu içimizdeki dualizmi yok etmek için çeşitli teknikler uygulamışlar, yollar göstermişler. Bu tür çalışmaların amacı -zıtlıkları birleştirip daha yüksek bir seviyede onların sentezini, yeni bütünlüğü yaratmaktır.
Bu pratiği uygulamak, Bütüne, Birliğe ulaşmak kolay yol değildir. Dualizm her an tetiktedir: bizim bilincimizi parçalamak için, bizi bir birimizden ayırmak için.
Pratikte bilmemiz gereken odur ki, bizim içimizde zıt anlayışların, güçlerin barıştığında savaş sırasında edindiğimiz nevrozlar da kaybolup gidiyor. Bundan dolayı kişisel gelişim çalışmalarında biz kendi karanlık yanlarımızı sevgiyle kabul edip affediyoruz. Biz kendimizi affedip kabul ediyoruz. Aslinde biz karanlık ve ışık yanlarımızı birleştirmek ve zıtların sentezini oluşturmakla  yeni, bütün bir kişiliye sahip olmak istiyoruz. Başka değişle biz dualizmi içimizde eritiyoruz. Şimdi siz dersiniz ki, neden dualizmi yok edelim, ikicilik tüm Evrene has özelliktir, insan için de öyle değil mi?  
Tüm Evren ve insan dahil Tek’e doğru hareket eder, bütünleşme ve bir olma eylemindedir. “Tek”in içinde karşılaştırmalar, kıyaslar, farklılıklar, zıtlıklar yok oluyor, çünkü karşı konulan bir şey yoktur, karşı konulabilecek her şey Birliğin dışında kalıyor. İlahi boyutun derinliklerinde tüm tezatlar yok olmaya başlıyor, Tek’in içinde eriyip gidiyorlar.
Biz zıtlıkların birleşmesini nötr olma ile aynı durum olduğunu düşünmüyoruz. Nötr iki farklı zıt anlayışların ortasında olma demektir, yani karşıt yanların var olmasını kabul etmek demektir. Birlik boyutuna gelmek bu iki karşıt tarafları birleştirmek demektir, onların sentezidir.
Dualizm insan bilincini parçalıyor. Bu parçalamanın sonucunda obje ve subye, izleyen ve izlenilen, bilgiyi benimseyen ve bilgi- ortaya çıkıyor. İnsan bilincinin bölünmeinin temelinde onun egosu yatıyor. Egonun iki temel özelliği vardır- kendini sonsuza kadar var etme ve kendini tüm dünyadan ayrıştırmak. Ben ve ben olmayan- bu ikicilik tüm başka ikiciliklere yol açıyor.
Dünyada her objenin, durumun karşıtı olunca biz dünyayı zıtlıkların, karşı durmaların sonsuz alanı gibi algılaya biliyoruz.
İlk bakışta baz aldığımız genel ikicilik bize barışmaz karşıtlar ve zıtlıklar gibi gözüke bilir.
Ama durum böyle değildir. Zıt kutuplar aslinde Biri oluşturan iki özelliktir. Zıt taraflar Birin yansımasıdırlar, bir kavramın iki uç noktalarıdır, biri olmasa- o birisinin de varlığı mümkün değildir. Bizim Evrende bir kutup karşıtı olmadan var olamaz. Kolaylık zorluksuz olmuyor, sahip olmak kaybetmeden olmuyor. Biz iyiyi kötü olmadan nasıl algılarız, onun iyi olduğunu nasıl anlarız? Bu kuralın ruhsal gelişimde büyük rolü vardır. Dualizm bize  acının, hastalığın, ıstırabın yanı başında sevincin, sağlığın, mutluluğun var olduğunu anlatıyor. İnsan hayatı boyunca bir kutupta yaşayamaz. Bulunduğu durumu anlaması için karşıt durumu da bilmesi gerekiyor. Bundan dolayı kendi negatif taraflarımızla savaşmak akılsızca bir iştir.
Tüm zıtlıklar biri birisini tamamlıyorlar, onlar bir objenin farklı yansımalarıdırlar.
Evrenin dualistik doğasını anlamayan kişi hep negatif kutuplara savaş açacaktır, karşı koyacaktır. Bununla o sadece negatifi daha da güçlendirecektir. Biz bir negatif olayı davranışlarımızla, hareketlerimizle yok etmeye çalıştığımızda biz ona güç veriyoruz. Karşı gelmek-hayattır. Karşı koymak- bu bir şeyi engellemek, durdurmak, yok etmek için harcadığımız enerjidir. Siz bir şeye enerji harcadığınızda, onu güçlendiriyorsunuz aslinde!

Tüm ruhsal çalışmaların sırrı burada yatıyor. Kabullenme, affetme. Çünkü negatifi kabul edince o çözülmeye başlar, kendinizi, başkalarını, hayatı affettiğinizde değişim başlaya bilir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder