RUHSAL GELİŞİM
Ruhsal arınma – kişiliğimizin derin bilinçli ve bilinçsiz
programlarının geçmişin duygusal yükünden arınması demektir. Biz yaşadığımız negatif
deneyimlerin üzerinde çalıştığımızda kişiliğimizin bütünleşmesine hizmet ediyoruz.
Ruhsal çalışma bizim karanlık yönlerimizi anladığımızda ve onları kabul edip
değiştirmeye çalıştığımızda başlar. Yung’un sözlerine göre: “ Biz Bütünü
özümüzü parçalara bölerek elde etmiyoruz, biz zıt taraflarımızı dengeleyerek
bunu yapa biliriz”.
Aydınlanma iyi özelliklerin farkında olmakla değil, karanlık
ve bilinçsiz özellikleri yüze çıkarmakla başlar. Bu noktada Yung’la hemfikiriz.
Şimdi böyle bir soru ortaya çıka bilir: Neden biz kendi
özümüzün içinde zıtlıkları birleştirmeye çalışalım? Bu soruya iki cevap vardır.
Birinci cevap- insan acı ve haz prensibiyle yaşıyor. İnsan haz istiyor ve
acıdan nefret ediyor. İnsanın bilinçaltında hoş olmayan, negatif duygulara yol
açan ve negatif durumları oluşturan kayıtlar vardır.
İkinci cevap odur ki, insanın doğasında, fıtratında yer
alan“ben kimim” sorusuna cevap bulma dürtüsü ve kendi bastırılmış, parçalanmış
taraflarını bir araya getirme isteği vardır. İnsan hep Bütüne ulaşmayı ister.
Biz kendimizi bilmek istiyoruz, çünkü kendimizi kısıtlanmış
ve ayrılmış hissediyoruz.
Biz kendimizi ağır yüklerden, anlamsız amaçlardan arındırıp
bedenimizi, zihnimizi, duygularımızı arındırıp kendimizi var etmek istiyoruz.
Ruhsal arınma bizi hayatı daha geniş şekilde anlamaya itiyor,
bizim hayatın akışına uymayı öğretiyor. Ruhsal gelişim bizi geçmişin yükünden
ve geleceğin endişelerinden özgür bırakıyor. Belirlenmiş maksada yönelik saf ve
temiz bilinç bizim hayatta isteğe bileceğimiz en güzel şeydir.
Ruhsal arınma bize hayatımızın problemleriyle başa çıkmakta
yardımcı oluyor ve bu problemler artık geçmişin çıkmazlarında yaşadıklarımızdan
çok farklılar. Ruhsal arınma yeni amaçları bulma fırsatı veriyor.
Ruhsal gelişime girmiş birey kötü ve iyi, pasif ve aktif,
ben ve onlar gibi zıtlıkları dengeleyip harmanlaya biliyor ve tüm Evrenin yansıması
oluyor. “Ben” yok oluyor ve onun saf, sonsuz bilinci tüm Evrene yayılıyor. Bu
özgür kalmış Bilinç ne yenilgi, ne de zaferi biliyor, onun beklentisi, karşıt
duyguları yoktur. O, ilk başlarda kaybetmiş Bütünlüğü yeniden kazanmıştır.
Bizim iç dünyamız dış dünyaya yansıyor, dış dünya ise bize
yansıyor. Bu iki bir birini yansıtan aynaya benzer. Bütün olmuş kişiliği yok
etmek mümkün değildir, çünkü o daima vardır ve maddesel Evrenin dışındadır.
Bu yüksek düzeye ulaşmak isteyen varlık içindeki karşıt
kutupları bulup,onları birleştirmeye çalışıyor.. Böyle bir varlık hem kadındır,
hem erkek, hem çocuktur-hem olgun, yaratan ve yok eden, seyreden ve seyredilen-
tüm kutupların yok oluncaya kadar. Varlık bütün oluyor, onun içinde çelişkiler
yoktur, içsel ve dişsel arasında çelişkiler de yoktur.
“Benin “ özgürlüğü onun erimesiyle gerçekleşir.
Ruhsal gelişimde bizim en büyük engelimiz Egodur. Egonun
esas özelliğinden biri-kendini dünyadan ayrı hissetmektir. Kendimizi
ayrıştırdığımızda biz negatif, karanlık
yanlarımızı dış dünyaya yansıtıyoruz. Bu yansımanın sonucu biz kendimizi
parçalara bölüyoruz ve başkalarına yansıttığımız parçalarımızın farkında
değiliz. Biz deneyimlerimize etiketler yapıştırıyoruz. Bu sebeple deneyimlerimiz
iyi ve kötü, sevimli ya sevimsiz,yararlı ve yararsız oluyorlar. Biz karanlık yönlerimizi,
deneyimlerimizi içimizde bastırıyoruz, derinlere gömüyoruz, ama hayat onları
yüze çıkarmak için bize durumlar oluşturuyor. Bundan dolayı biz ayni duyguları
tekrar tekrar yaşıyoruz, onları doğuran nedenlere şaşırıyoruz.
Dünyanın dualistik, algılayışında hep iyi ve kötü, pozitif
ve negatif vardır. Ve biz durumları algıladığımız zaman bu çizginin iki tarafında
da ola biliyoruz.
Modern fizik Dünyanın bir Hologram olduğunu söylüyor. Biz Bütünün
parçasıyız, ayni zamanda Bütün de bizim içimizde her zerremizde mevcuttur.
Bu o demektir ki, biz başkalarında gördüğümüz ve
hissettiğimiz her şey bizim içimizdedir.
Bizim içimizde olan bizim parçamızdır, iyi ve ya kötü olması
önem taşımaz. Bizim değerlerimizin ikiciliyi bizi kısıtlıyor. Biz kendimize
bize hoş ve iyi gelen tarafımızı seçiyoruz. Bunun sonucu seçtiğimizin karşıtını
ret ediyoruz, ama ret ettiğimiz şey de bizim parçamızdır, o da bizim
içimizdedir. Mesela, kişi sevgi-nefret kutuplarından sevgiyi seçtiği vakit
nefreti ret eder, nefreti hissedemez. Tam tersi nefreti seçtiğinde sevgiyi ret
eder. Böyle birisi kişiliğinin yarısını gerçekleştirir.
Bizi içimizde olanın farkında olmalıyız. Biz bölünmemizin
sorumluluğunu üzerimize almalıyız. Biz ret ettiğimiz Gölge taraflarımızı kabul
etmeliyiz. Er ve ya geç bu bastırılmış ve ret edilmiş davranış biçimleri,
düşünceler, değerler, duygular yüze çıkacaktır, çünkü onlar kişiliğimizin
parçalarıdırlar. Biz bu değerlerle hatalı ve anlaşılmaz davranışlarımızı
destekleyeceğiz. Mesela, biz biliyoruz ki, agresif, asi çocuğu eğitmek gerekiyor,
ona ceza veririz. Çocuk büyüklerden korktuğundan agresif yanlarını gizliyor,
bastırıyor. Bilinçaltında toplanmış agresiflik barajla engellenmiş suya benzer,
bir gün su engeli aşıp taşar.
Bastırılmış duygular bilinçaltında hareket etmeye başlarlar.
Kişi alkole, sigaraya, yemeğe kendini vermeye başlar. Oysa duygularını
zamanında dışa vursaydı, çok daha sağlıklı olurdu onun için.
Gerçek gelişim “ben kimim?” sorusundan başlar. Bu sorunun
cevabı ne olursa, fark etmeksizin kabul etmeliyiz. Biz gölge yanlarımızı
gördüğümüzde anlıyoruz ki, biz bütün değiliz, parçalanmışız. Ama ayni zamanda
bizim için yeni bütün kişiliğe yol açılıyor. Biz tüm yanlarımızı, ışıklı ve
karanlık yanlarımızı birleştirdiğimizde, onları sevginin gücüyle
dönüştürdüğümüzde Bütüne ulaşırız.
Aydınlanmış insan-tüm çelişkilerinden özgür kalmış insandır.
Bu kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder