Bir boksçu olduğunuzu ve önemli müsabakaya çıkacağınızı
hayal edin. Rakibinizi tanımıyorsunuz, sizden güçlü ve ya zayıf olduğunu
bilmiyorsunuz. Ama bu müsabaka sizin hayatınızın en önemli dövüşüdür. Sizin
hayatınız, maddi durumunuz, şöhretiniz, geleceğiniz bu dövüşe bağlıdır.
Tabi siz heyecanlısınız. Heyecan bu durumlarda organizmanın
doğal tepkisidir, önemli iş, görüş öncesi biz heyecanı yaşarız. Ringde heyecan
önemli değil ve sonucu belirlemez. Sonucu belirleyen burada sizin ruh
halinizdir. Burada iki ruh halinden söz ede biliriz.
Birincisi- korkak ve güvensiz insanın ruh halidir. Müsabaka
başlamadan böyle birisi dövüşü kaybetmiştir. Onun kafasında bu tür düşünceler dolaşıyor
: O benden hızlıdır! O benim burnumu kırar, yüzümü dağıtır! Bak ne büyük
yumrukları vardır! O beni sakat bırakır, hayatımın sonuna kadar ilaçlarla
yaşarım!” Sonuçta ne oluyor? Korku, panik ve tabi ki yenilgi.
Ama bu hayatınızın dövüşüne tamamen başka ruh haliyle gire
bilirsiniz. Donatımınız, hazırlığınız, güçlü ve zayıf taraflarınız –hiç önemli
değil. Sadece kendinize bunları söyleye bilirsiniz: Ben güçlüyüm! Ben
kazanırım! Bu benim hayatımın dövüşüdür! Benim gücüm buna yeter, ben onu yok
ederim.
Korku sporcunun iradesini paralize eder ve kazanma şansını
ondan alır. Tam tersi özgüven ve zafere odaklanma boksçunun tüm gücünü ortaya
koyar ve istenen sonuç alınır.
Korkak ve cesur insanların kanlarının kimyası bile farklı
oluyor. Bilim adamları kriz ve korku yaşandığında insanın kanında korku hormonlarının
oluştuğunu ispat etmişler. Bu hormon tüm organizmaya dağılıyor, organların ve
sistemlerin işini zorlaştırıyor. Özgüven ve yüksek moral ayni şekilde
organizmayı etkiliyor: başarı ve zafer hormonları kanla organları dolaşıyor.
Hayvanlar korku hormonlarını hissediyorlar, köpeklerin ve
kurtların insanlara saldırmakta seçici davrandıklarını biliyoruz. Onlar daha
çok paniklemiş, korkmuş kişiyi takip ederler.
Siz dersiniz ki, ring müsabakası misali sıradan insanlara
uygun değildir. Ama ben diyorum ki, biz zaten hep ringdeyiz, her gün, her
alanda savaşıyoruz. Güneşin altında yerimiz için savaşıyoruz. Zenginlik,
başarı, şöhret – bunların uğruna hep dövüşmek gerekiyor. Tabi mecazi anlamda,
ama özü yine de değişmez. Çünkü burada yenilgi- fakirlik, perişanlık, yalnızlık
demektir.
Hayat mücadelesinde en büyük argümanımız bizim
özgüvenimizdir.
Bu büyük gücün-Özgüvenin- kaynağı nedir? Çoğu insan güvenin
parayla ve başarıyla bağlı olduğunu düşüne bilir. Gerçekten bazıları zengin,
iyi yerlere gelmiş insanların özgüveni var diye düşünür. Ama bu büyük
yanılgıdır. Hayatın gerçeği o ki, özgüven ne insanın tuttuğu mevkiyle, ne
yaşadığı yerle, ne eğitimiyle ne de cebindeki parayla ilgilidir. Siz zengin
birisiyle ve ya yüksek konumda memurla yarım saat konuşsanız onların kaybetme korkularının olduğunu görürsünüz.
Özgüveni kazanmak için bilmemiz gerekiyor ki bu hususiyeti
çalıştırmak gerekiyor, yani antrenman yapmak lazımdır. Özgüveni aynı kasları
antrenman yaptığımız gibi çalıştırmak gerekiyor. Her gün özgüven çalışması yapıp
onu gereken seviyede tutmak mümkündür.
Şimdi güvensizliği doğuran nedenleri araştıralım.
İlk eğitimden söz etmek gerekiyor. Çoğu kişi yüksek okul diplomalarına
sahip olmadıklarından kendilerini güvensiz ve ikici sınıf vatandaş zan ederler.
Ben burada eğitimin önemini ve hayatımızdaki rolünü düşürmek fikrinden çok
uzağım( Kendim Doktora yapmış birisi olarak bunu söyleyemem). Ama eminim resmi
diploma mutluluk, başarı ve zenginlik demek değildir. Size dünyaca ünlü ve
başarının simgesi olan insanların resmi diplomaları olmadığını misal vere bilirim. Bu liste çok uzundur. Ama
birkaç kişiyi size açıklayım: Amerikan otomobil sanayisinin kurulucusu Henry Ford,
“Apples”şirketinin sahibi Steve Jobs, Soichiro Honda.
Güvensizliğin ikinci nedeni-parasızlıktır. Bu da büyük
yanılgıdır, değeli okurum. Çoğu insan düşünüyor :”Benim param yoktur, benim
geleceğe güvenim yoktur, olamaz.” Bu nedenle özgüvenini kaybetmiş insanlara
dünya zenginlerinin biyografilerini okumaya öneriyorum. Günümüzün en zengin
insanlarının %75 işe beş parasız, 0 sermayeyle başlamışlar. Günümüzde dünyada
17 milyon dolar milyoncusu vardır. Bu o demektir ki, fakirlik güvensizliği
yaratmaz.
Tam tersi parasızlık
sizin özgüveninizi oluşturmak için geçerli nedendir. Zengin insan gevşeye
bilir, fakir ise hep özgüveni üzerinde çalışması lazım. Ruhunuzun gücü ve
özgüveniniz sizi başarıya ve refaha ulaştırır.
Özgüveni etkileyen başka bir şey de- dış görünüştür. Mesela
fazla kilo güvensizliğe neden ola biliyor. Ama siz dünyaca ünlü politikacılara,
milyonerlere, artistlere baksanız, onların arasında fazla kiloya sahip olan
birçok kişi görürsünüz. Onlar kendi görünüşlerini kendilerine engel
görmemişler, fazla kilo onların özgüvenini etkilememiştir. Mesela ünlü
televizyon sunucusu Opra Winfy. Show programında ilk adımını attığında Winfy
baya kiloluydu. O, şimdi de fazla kilosu vardır. Ama bu durum ona milyonlarca
insanın kalbini kazanmaya ve 650 milyon dolara sahip olamaya engel olmadı!
Günümüzün ünlü matematikçisi Stephen Walkink hakkında bir
başka makalemde yazmıştım. Onun engelli koltuğuna mahkum olduğunu, konuşma
becerisini de kaybettiğini ve dünyayla iletişimini bir tek baş parmağıyla
gerçekleştirdiğini her kez biliyor. Özgüven problemi yaşayan tüm insanlar için
Walkink’in parlak ve dinamik hayatı ilham kaynağı olmalıdır.
Büyük insanların hayatı bizim için örnektir. Onlar insan
ruhunun, özgüvenin nelere kadir olduğunu bize gösteriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder