AYNADA DEĞİŞİM
Önem iplikleri insanı kendi aynasına sıkıca
bağlıyor. Orada baş veren her şey onun hayatıdır ve doğal olarak onun için önem
taşıyor. Kişi aynada gördüğünden ya hoşlanır, ya da ki hoşlanmaz. Her durumda
onun düşünceleri gördükleriyle örtüştüğünden var olan gerçeklik daha da
güçleniyor. Aynadaki yansıma objeyi yönetiyor ve kişi tamamen gerçekliğin
kontrolünde yürüyor.
Duyguların derinliği ve gücü aynayla bağları besliyor. Ne
düşündüğün önemli değildir, nasıl düşündüğün önemlidir. Yansıma hoşuna gitse
de, gitmese de sen yine de onu düşünmeye devam edeceksin. Kalbin ve aklın
birliğinden doğan duygu ise yansımayı belirgin hale getiriyor, onu
aydınlatıyor. Sonuçta dünyamızda düşüncemizin içeriği var olmaya başlıyor.
Bundan dolayı zenginler daha zengin, fakirler ise daha fakir
oluyorlar. Onlar dünya aynasına farklı bakıyorlar ve gördüklerini daha da
belirgin hale getiriyorlar.
Hastane kuyruklarında bekleyen hasta, emekli maaşını
bekleyen yaşlı kadın, işsizlikten bunamış ve evine kapanmış genç- bunlar hepsi
kendi düşünceleriyle tatsız gerçeklikte yaşıyorlar. Bazıları ise seyahatlerde,
yatlarda, beş yıldızlı otellerde –gönlünüz ne isterse. Her durumda bu düşünce
doğrulanıyor: Biz böyle yaşıyoruz. Bu- bizim hayatımızdır. Daha doğrusu: biz
düşündüğümüz gibi yaşıyoruz”. Ayna
düşünceni canlandırıyor ve daha da güçlendiriyor.
Burada ne söylediğinizi duyar gibiyim. İnsanlar farklı
koşullarda doğarlar, gecekonduda ve ya köşkte, bu onların ezelden belirlenmiş
kaderidir, düşünceleri değildir. Evet, çıkış noktası çoğu zaman hayatın
gidişatını ve kalitesini belirler. Ama bu o demek değildir ki, baştaki
“sermaye” hayatın tümüdür. Birçok insan en üst düzeyden hayatın diplerine düşe
biliyor ve tam tersi, diplerde doğmuş birisi zirveye ulaşıyor. Eğer bu misallere
kuralı doğrulayan müstesna desek, o zaman bu kuralın zemini de öyle sağlam
değildir.
En derin dipte bile olsanız, bilin ki her şeyi değiştirmek
mümkündür, kökten bir değişim sizin ellerinizdedir. Bunu nasıl yapacağınızı
bilmeniz de önemli değildir. Çıkış yolu da kendiliğinden açılır, sizin beklemediğiniz bir yönde ve zamanda.
Size öyle geliyor ki siz koşullara bağlısınız, onlar sizi bu
hayatı sürdürmeye mecbur ediyorlar.
Ama bu illüzyondur ve siz onu kolayca dağıta bilirsiniz.
Bütün mesele o ki, biz hepimiz ayni döngünün içinde ayni
yolu çiziyoruz. Biz bunu şuursuzca ama sürekli yapıyoruz.
Gerçekliğe bakıyoruz, ona tepki veriyoruz, ayna bu tepkinin
içeriğini dünyaya yansıtıyor.
Gerçekliğimizi değiştirmek için bu kısır döngüden çıkmamız
şarttır.
Siz hayatınıza baktığınızda gerçekliği değiştirmenin mümkün
olmadığını düşünüyorsunuz. Ve durum gerçekten böyledir. Siz iç niyetinizle
yansımayı değiştirmeye çalışırsınız, ama ciddi bir değişim yapamazsınız. Sizin
aynada yapacağınız çok şey yoktur. Ama gerçeklikle kurduğunuz ilişkiyi
değiştirmeye kalkarsınız, dış niyet devreye girer. Dış niyetin yapmayacağı şey
yoktur. Aynanın arkasında aklınıza gelemeyecek varyantlar ve olaylar saklıdır.
Dış niyet mekanizmasını harekete geçirmek için dikkatinizi
yansımadan alıp kendinize yöneltmelisiniz. Başka değişle düşüncelerinizi
kontrol etmelisiniz. Kaçınmak istediğinizi değil, almak istediğinizi düşünün.
Aynada gördüğünüzü ret etmekten, onu yargılamak ve negatif
duygularla ona bağlanıp daha da güçlü hale getirmek yerine ondan yüz çevirin.
Ve kendi kafanızda görmek istediğiniz yansımayı yaratın. Bu ayna labirentinden
çıkmak demektir. Dünya duruyor ve sonra bana doğru hareket etmeye başlıyor. Ve
ben artık hiçbir şeyin peşinden koşmuyorum, yerimde duruyorum, gerçekliğin
kendisi bana doğru geliyor, yüzüme başka rüzgar vuruyor. Bu rüzgar dış niyetin
rüzgarıdır.
Ben daha önce yaptığımın tam tersini yaptım: yansımanın
peşinden anlamsız koşuşturmayı durdurdum, dünyayı bıraktım ve ona benim
düşüncelerimi takip etmeye izin verdim. Benim iç niyetimin yerini dış niyet
aldı, çünkü ben realiteye direk müdahaleden vaaz geçtim. Ben sadece
düşüncelerimde sürekli istediğim resmi çiziyorum, ayna ise bunu yansıtıyor ve
gerçekleştiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder