+ AYNADAKİ YANSIMANIN PEŞİNDE
İnsan kendi bakış
açısıyla ve değerleriyle kendi dünyasını, kendi gerçekliğini yaratıyor. Bu
gerçeklik kişinin görüşlerine göre farklı özelliklere bürünüyor. Mecazi anlamda
söylesek burada farklı hava durumu oluşuyor: güneşin ışıltısında sabahın
tazeliği, kapalı hava ve yağmur, bir bakarsın- rüzgar ve ya tam doğa
felaketi.
Etrafımızdaki gerçekliği kişinin davranışları ve hareketleri
belirler diye düşünürüz. Ama inanın bizim düşünce kalıplarımız ayni işi
yaparlar, sadece onların yaptığı hemen göze gözükmez.
Genelde kişinin yaşadığı gerçekliği onun düşünceleri
belirler. Ayni zamanda dünya da onun düşüncelerini
etkiler. Burada bir kısır döngü oluşmakta: dünya bizim düşüncelerimizin
yansımasıdır ve bu yansımada da bir şekilde düşüncelerimizi etkiliyor.
Biz aynanın karşısında oradaki yansımaya odaklanıyoruz, onu
izliyoruz, kendimizi değil. Bundan dolayı yansıma da bizi etkiliyor. İnsan
aynanın etkisindedir, büyülenmiş gibi kendi kopyasını izliyor. Onun aklına
orijinalin kendisini değiştirmek gelmiyor. Bu yansımaya odaklanma
alışkanlığımız bizim istemediğimiz şeyleri almamıza neden oluyor.
Negatif duygular bizim dikkatimize tam hakim ola biliyorlar.
İnsan en çok kaçındığı şeyi düşünüyor. İnsan istemediği şeyi düşünüyor ve
düşündüğü şeyi istemiyor. Böyle bir paradoksla karşı karşıyayız. Ama aynamızı
bizim neyi istediğimiz ve ya istemediğimiz hiç ilgilendirmiyor, a sadece olanı
yansıtıyor, ne az, ne de çok.
Tuhaf bir durum oluşuyor. Kişi hep istemediği şeylerin
yükünü sırtında taşıyor.
Biz bir şeyden nefret ettiğimizde neler oluyor? Biz bu
duyguya aklımızı ve kalbimizi yükleriz. Net görüntüyü ayna olduğu gibi yansıtır
ve dünyamız bu duyguyla dolar. Biz en çok nefret ettiğimiz şeyleri fazlasıyla
alırız. “Lanet olsun!”-deriz ve işler daha da kötüye gider.
Bir kadın alkolden nefret ettiği vakit illa ki hayatında
alkolün çeşitli etkileriyle karşılaşır ve ya eşi alkolik olur. Onun aynasına bu
görüntü yansımıştır. Ve ya haksızlıktan sürekli şikayet eden kişi hep
haksızlığa uğrar. Ayna ne yapsın? O sadece olanı size yansıtıyor.
İnsan negatif tepkileriyle dünyasını koyu renklere boyuyor.
Derin duygumuzu ve düşüncemizi içeren her tepkimiz gerçekliğe yansıyor.
Tepkimizin yönü, yani iyi ve ya kötü olması önemli değil ,ayna her koşulda
işini görecektir.
Kişi istemediği bir şeyin gerçekleşmesini görünce ne yapar?
O tüm dikkatini aynaya yöneltir ve yansımayı değiştirmeye çalışır. Yansımamız
bizim fiziksel gerçekliğimizdir ve biz burada iç niyetimizle bir şeyleri
değiştirmeye çalışırız. Dünya bizi aldırmıyor, istediğimiz yönde hareket
etmiyor, biz onu boğazlayıp istediğimiz yere gücümüzle götürmek istiyoruz. Bu
zor bir meseledir, bazı zaman imkansızdır. Çünkü durum gariptir, aynen böyle
tablo çiziyoruz: kişi aynanın karşısında yansımasını yakalamak ve değiştirmek
istiyor. Sizce bu mümkün mü?
İç niyetimizle direk müdahile ederekten tezahür etmiş bir
şeyi değiştirmeye kalkışıyoruz.
Sanki bozuk arabanın direksiyonuna oturmuşuz. Arabanın
motoru durur, freni çalışmaz, kontrolden çıkar. Biz frene bastıkça hız
artar, direksiyonu bir tarafa çevirdiğimizde araba tam ters yöne döner. Demek ki,
biz gerçekliği kontrol edemiyoruz, gerçeklik bizi yönetiyor.
Çocukken nasıl istediğimizi alamayınca ağlar, ayaklarımızı
yere vururduk. Büyükler bize bir şeyleri anlatmaya çalışıyorlardı, ama biz inatla
ağlamaya devam ediyorduk-her şey bizim istediğimiz gibi olacaktı. Biz büyüdük,
ama değişen bir şey olmadı. Biz yine ayaklarımızı yere vurup dünyadan
istediğimizi almak istiyoruz. Ama o hep tersini yapıyor-dünya bizi dinlemiyor.
Biz büyüdük, ama
hiçbir şeyi anlamadık.
Peki hatamız nerede? Ne yapmalıyız.? Tüm problemlerimiz
bizim kendi yansımamıza odaklanmaktan kaynaklanıyor. Biz dünyaya bakıyoruz ve
onu değiştirmeye çalışıyoruz.
Oysa yansıma peşinde koşmaktan vaaz geçip durmamız lazım.
Dikkatimizi aynamızdan ve oradaki yansımamızdan koparıp içimize yönlendirmeliyiz.
O zaman şaşkın araba yerinde donar, gerçeklik durur. Ve daha sonra
beklemediğiniz şey baş verir: dünya kendisi bize doğru hareket eder..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder