12 Kasım 2013 Salı

+ FAKİRİN ZENGİN OLMA HAYALİ

      +  FAKİRİN ZENGİN OLMA HAYALİ


Mantıklı düşünürsek gecekonduda doğmuş insan zengin olamaz. Şimdi cinayet yolunu ve ya milyoncuların masallarını konuşmayalım. Mantıkla bir sonuca varamayız, biz mümkün olamayan şeylerin mümkün olmasına bakalım.
Eğer insan yoksullukta doğmuşsa o yokluğun içindedir, o yokluğa alışıktır ve bu yokluk onun bilinçaltının güçlü kaydı şeklindedir. İçimizdeki dışa yansıyor, yokluğun içinde fakirlik enerjisini üretiyoruz. Fakirlikten nefret etmek, zenginlere imrenmek ve zengin olmayı istemek sizi zengin hayata götürmez. Bu üç şeyle fakirlikten kurtulmak mümkün değildir. Nedenini araştıralım.
Hayata adım atmış çocukların ilk keşiflerinden birisi odur ki, bir şeyden nefret etmek, istememek o şeyden kurtulmak anlamına gelmiyor. Bazı zaman kalbinden haykırış kopar:”Ama ben bunu istemiyorum! Ben bundan nefret ediyorum! Neden beni bırakmıyor? Neden benim başıma geliyor?”
Bu soruyu tek çocuklar değil,  büyükler de sorarlar kendilerine. Gerçekten bu durumu kabul etmek zordur: İstemediğin şey oluyor, nefret ettiğin şey hep başına gelir.
Kendi fakirliğinizden, işinizden, fiziksel özelliklerinizden, komşulardan, sokak köpeklerinden, alkoliklerden, uyuşturucu bağımlılarından, hırsızlardan, mafyadan, devletten nefret ede bilirsiniz… Ne kadar çok nefret edersiniz, o kadar çok hayatta karşınıza çıkar.
Düşüncenin güç topladığından sonra kendi başına var olamaya, çoğalmaya, sizi kontrol etmeye ve gerçekliğe şekil vermeye çalışacağını söylemiştik. Düşüncelerimiz bir yerden sonra bizi ve gerçekliğimizi kontrol etmeye başlar. Ve negatif düşünceler daha fazla enerji üretiyorlar.
Yoksullukta doğan kişiye geri dönelim. Onun zengin olma hayali vardır. Ama tek hayal bildiğimiz gibi hiçbir şeyi değiştirmez. Tek hayal işe yaramaz. Koltukta uzanıp tembelce düşünmek olur: şimdi burada bir tabak çilek olsaydı. Ama nerede bulurum, şimdi kış mevsimidir. Zengin olmak isteyen fakir bu şekil düşünüyor.
Kişi almak istediği için hareket etmeye hazır değilse, o istediğini alamaz. Harekete ise kendi inançları yüzünden geçmiyor, hareket etsem bile bir şey elde edemem, bir şey çıkmaz. Böylece kısır döngü oluşuyor. Arzu güç sağlamaz. Arzu parmağı bile kıpırdatmaz. Bunu yapan niyettir. Niyet nedir? Hareket etme kararlığı. Niyet ayni zamanda sahip olma kararlığını da içerir. Şimdi dersiniz ki, bunların hepsi bende var, ben zengin olmak istiyorum.
Hayır. İstemekle bir şeyin olmasına hazır olmak arasında uçurum kadar fark var.
Mesela fakir insan kendini zengin ortamda rahat hissedemez, çok lüks mağazada tedirginlik yaşar. Kalbinin bir köşesinde kendini bunlara layık görmüyor. Zenginlik fakirin rahat ede bileceği ortama girmiyor, çünkü zenginliğin değerlerinden çok uzaktır. Yeni koltuk hoştur, ama eskisi onun için daha konforludur.
Yoksullar zenginliğin dış görüntüsünü biliyorlar: köşkler, villalar, son model bahalı arabalar, mücevherler. Fakiri bu ortama yerleştirin, o rahat edemez. Ona bir bavul para verin, o sapıtır ve kısa zamanda parayı kaybeder. Onun ışınladığı enerji bu hayata çok zıt gelir.
Fakir zenginliğin işaretlerini kendi konfor alanına aldığına kadar, kendini şık ve bahalı şeylerin sahibi hissede bileceğine kadar yoksul olarak kalacaktır. Bu düşünce kaydı silinmese, fakir hazine bulsa bile, yoksul olur.

Zenginliğe giden yolda engellerimizden birisi de hasettir. Bildiğimiz gibi birisine haset etmek onun başarısına kızmak demektir. Bu bakımdan bu duygu olumsuzdur. İnsan psikolojisi öyle çalışıyor ki, birisinde bir şeye imrendiğimiz zaman o şeyi küçümsemeye çalışırız. Kara hasedin mantığı böyle çalışır: Ben onun sahip olduğu şeye imreniyorum. Bende bu şey yoktur ve olması çok zor. Benim ondan neyim eksik? Demeli onda olan şey kötüdür ve bana lazım değildir” Düşüncemiz haset ettiğimiz şeyi yüzeysel olarak değersiz yapıyor ve bilinçaltımız bunu ciddiye alıyor ve bu şeye sahip olmamamız için elinden geleni yapıyor.
Fakirlik düşüncelerinin nasıl çalıştığını gördünüz. Bundan sonraki makalemde durumu değiştirme yollarına bakacağız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder