14 Kasım 2013 Perşembe

+FARKLI KUŞAKLAR VE DÜNYALAR






                            + FARKLI KUŞAKLAR VE DÜNYALAR
                              




Tüm zamanlarda insanlar bu düşünceye sahip oldular: “Bizim zamanımız hiç böyle miydi!”
Yaşlandıkça hayat insana daha kötü geliyor. O, gençliğini anımsadıkça o zamanlar her şeyin daha renkli, canlı olduğunu düşünüyor. Genliğinde hayaller gerçekti, müzik daha duygusaldı, iklim daha iyiydi, insanlar daha sıcaktı, yiyecekler daha lezzetliydi, hala sağlık bambaşkaydı.
Hayat umut ile doluydu, sevinç ve zevk veriyordu. Şimdi bunca zaman geçtiğinde insan artık ayni olaylardan önceki gibi etkilenmiyor, ayni duyguları yaşamıyor. Mesela, piknik, parti, konser, sinema, bayram, denizde tatil-bunların kalitesinde hiç eksiklik yaşanmamış. Bayram eğlencelidir, film sürükleyicidir, deniz ılıktır. Ama yine bir şeyler eksik, önceki gibi değildir.
Renkler solmuş, duygular sönmüş, merak azalmıştır.
Neden gençliğimizde her şey harika oluyor? Gerçekten insanın duyguları yaşlandıkça köreliyor mu? Ama olgun kişi gülme ve ağlama kabiliyetini yitirmiyor, renkleri ve tadı seçe biliyor, kötüyü iyiden ayırt ede biliyor. Belki Dünya gerçekten yokuşa gidiyor?
Dünya gerçekte daha kötüye gitmiyor, o her bireye özel olarak kötüye gidiyor. Tatminsizlik, hoşnutsuzluk kişiyi zaman içinde karamsar dünya yaratmaya itiyor. Ve o kendini böyle bir dünyada buluyor.
İnsan doğduğunda dünyanı olduğu gibi kabul eder. Bir bebeğe dünyanın iyi ve ya kötü ola bileceği hala malum değildir. Gençler hala şımarmamış ve seçici değiller. Onlar sadece dünyanı keşfediyorlar ve sevinç içindeler, çünkü onların hayalleri isteklerini aşıyor. Onlar şimdi her şeyin fena olmadığını ve daha da iyi olacağına inanıyorlar. Ama sonra başarısızlıklar başlar ve tüm hayallerin gerçek olamayacağını görürler, başkalarının daha iyi hayat sürdüklerini ve güneşin altındaki yer için mücadele gerektiğini öğrenirler. Zaman içerisinde istekler hayalleri aşar. Tatminsizlik ve şikayet insanı başarısızlık çizgisine iten güçtür. Negatif  enerji ışınlayan kişi kendisini negatif parametreleri olan hayatta bulur. Bu doğal ve tüm kanunlara uygun bir durum değil mi?
Dünya, onun hakkında ne kadar kötü düşünseniz, o kadar kötüye gider. Çocuklukta kimse dünyanın kötü ve ya iyi olduğunu fazla aldırmaz ve her şeyi olduğu gibi kabul eder.Siz hala dünyayı yeni keşfediyorsunuz ve eleştiriye fazla kapılmadınız. En büyük küskünlüğünüz yakınlarınıza olurdu, size istediğiniz oyuncağı almadılar diye. Ama sonra ciddi şekilde etrafınıza küsmeye başladınız. Tatminsizlik her geçen gün arttı. İstekleriniz çoğaldıkça, sonuçlar da kötüleşti.
Gençliğini yaşamış ve olgun yaşlara ulaşmış her kes önceleri daha iyi olduğunu söyler.
Garip bir durumla yüzleşiyoruz: siz olumsuz durumla karşılaşıyorsunuz, olumsuz tepki veriyorsunuz, sonuçta durum daha da kötüye gidiyor. Sizin negatif tepkiniz size bumerang şeklinde geri dönüyor. Bu bumerang tepkinizin üç katıdır.
Negatif tepki alışkanlığı o kadar kemikleşmiş ki, insanlar onları hayvanlardan ayıran özelliği kaybediyorlar-şuuru. Salyangoz da dışarıdan gelen uyarılara negatif tepki veriyor. Ama insanoğlu salyangozdan farklı olarak surlu ve bilinçli şekilde dış dünyayla ilişkisini yönete biliyor. Fakat biz bu özelliğimizi kullanmıyoruz, en küçük saldırıda negatif tepki veriyoruz. Agresifliği yanlış olarak güç sanıyoruz, aslinde ne kadar güçsüz ve aciz olduğunuzu sergiliyorsunuz.
Olgun kişi hayatın kötüye gittiğini düşünüyor. Gençler için ise hayat güzeldir. Neden böyle oluyor? Sizin gençliğinizde de yaşlı insanlar vardı ve onlar önceleri hayatın ne kadar güzel olduğunu söylüyorlardı. Burada mesele bir tek insan psikolojisinde değildir- geçmiş hatıralarda kötüyü silip iyiyi tutmak insana has özelliktir. Çünkü tatminsizlik şimdiye aittir, şimdi sanki önceden daha kötüdür.
Eğer hayatın her geçen yıl daha da kötüye gittiğini kabul etsek, dünya çoktan param parça olmalıydı. İnsan tarihinin başlangıcından kaç nesil geçmiş? Her nesil dünyanın daha kötüye gittiğini sanmış. Mesela her yaşlı insan koka kolanın önceleri daha iyi olduğunu söyler. Koka kolanı 1886 yılında icat etmişler. Şimdi onun ne kadar kötü olması gerekir! Belki tat duygusu yaşlandıkça köreliyor? Hiç zan etmiyorum. Yaşlı insan için tek içecek değil, giysiler, mobilyalar, parfümler, başka ne desen, daha kötü olmuştur.
Eğer dünya her kes için tek dünya olsaydı, birkaç kuşak sonra dünya cehenneme dönüşürdü.
Bu çelişkiyi böyle anlarız: bu tek dünya içinde her insan kendi dünyasını kurmuştur.
Yüzeyde her kes için farklı talih senaryoları gözüküyor: zenginler ve fakirler, başarılı olanlar ve başarısızlar, bahtiyarlar ve perişan olanlar. Onlar hepsi bu dünyada yaşarlar, ama her kesin kendi dünyası vardır. Burada her şey nettir, zenginlerin yerleştiği yerler ve gecekondular gibi.
Biri dünyaya son model arabadan bakar, öteki çöp tenekesinden. Birisi bayramda sevinçlidir, öteki kendi problemleriyle boğuşuyor. Her kesin gördüğü ayni şeydir, ama elde edinen tablo farklıdır, renkli filmin siyah-beyazdan seçildiği gibi.
Her birey kendi düşünceleriyle kendi dünyasını oluşturuyor ve ayni zamanda dünyayla ilişki kuruyor. İnsanlar sanki kendi hayat tabakalarında yaşıyorlar, ama bu tabakalar içi içedir ve hepsi bir arada mekan dediğimiz şeyi yaratıyorlar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder