DÜNYA AYNASINDA YANSIMANIN
GECİKMESİ
Dünya aynamızda
istediğimiz şeyi elde etmek için üç basit prensibi izlememiz lazımdır:
düşüncelerimizde hayalimizi netleştirmek, yansımanın gecikmesine takılmamak ve
aynaya yeni oluşumun belirtilerini görmek için ara sıra göz atmak.
Ama düşüncenin maddeleşmesi her zaman geciktiğini, buna
belli bir sürecin gerektiğini bildiğimiz halde yine endişeye kapıla biliriz.
Biz hayalimizin hemen gerçekleşmesini isteriz, Olmayınca bunun zaten
olmayacağını düşünürüz. Olmayanda- olmuyor,-deriz.
Mesela bir hayaliniz var ve siz onu hep düşünüp imajine
ediyorsunuz. Ama zaman geçiyor, ortada gerçekleşen bir şey yok. Sanki mektup
yazdınız, cevap ise gelmedi. Akıl hemen endişelenmeye başlar. Belki bir şeyleri
yanlış yapıyorum? Ve ya bunlar hepsi saçmalıktır?
Ama, dünya hareketsiz değildir: yansımanın aynada maddeleşme
süreci başlamıştır. Sadece siz bunu göremiyorsunuz. Akıl bu arada bir taraftan
yansımanın geciktiğini biliyor, öte yandan hareketle sonuç arasında ani bağlantı
kurmaktan vaaz geçemiyor.
Sonuç ortada yoksa zihin ne düşünüyor? Eylemin yanlış ve
etkisiz olduğunu. O zaman aynaya ne yansıyor?
Aynen düşünüldüğü şey. Böylece gidişat daha da yavaşlıyor ve ya başka
tarafa kayıyor.
Biz seçtiğimiz şeyin mutlaka olacağından emin olmalıyız. Ama
şüphe ve endişe ediyoruz. Çünkü zihin olayların planladığı ve bildiği şekilde
gitmediğinde karşı koyar. Bazı otomatlarda bir şey bozulduğunda kırmızı ışık
yanar. Bizim beklemediğimiz bir durum oluştuğunda zihin de bu kırmızı ışığı
yakar. Zihnimiz kendi senaryosunun dışında bir şey kabul etmek istemez. Hayal
ettiğimiz şey dünyada farklı ve bilmediğimiz yollarla gerçekleşe bilir.
Biz düşüncemizde seçim yaptığımız zaman ayna siparişi
alıyor ve onu gerçekleştirmek için uygun planı oluşturuyor. Bu yansımayı nasıl
gerçekleştireceğini ayna kendisi biliyor, zihin bunu bilemez. Olayların garip
senaryoyla gittiğini görünce biz paniğe kapıla biliriz, zihnimiz bizi uyarmaya
başlar. Biz hemen dünyanın boğazına yapışıp doğru zan ettiğimiz senaryoyu
gerçekleştirmek isteriz. Biz bilmiyoruz ki, aynanın kurduğu plan bizi başarıya
ulaştırır. Kendi kafamızda olan plana sıkı yapışıp biz hayalimize engel
oluyoruz. Bir de hemen her şeyin olmasına acele ediyoruz.
Tabi arzu ve hayal bizi hayatta sürükler. Buna bir de
harekete geçme kararlığı eklesek –amaca ulaşma niyetini elde ederiz. Ama bunlara
şüphe ve başarısızlık korkusunu da eklesek-bu artık hırs olacaktır. Bu da aşırı
önemden doğar. İstek ve arzu kendi
başına enerji fazlası yaratmaz, ama korkularımızla ve şüphelerimizle isteğimize
sarılsak bu enerji potansiyelini yaratmış oluruz.
Kişi genelde böyle düşünür: ben istiyorum, ama korkuyorum,
ya olmasa, ya başaramazsam.
Onun aşırı sorumluluk duygusu ve yenik düşme korkusu şartları
zorlaştırıyor. İstiyorum, korkuyorum, bırakmıyorum. Bunları yansıtan ayna
çatlaya bilir.
Eğer siz hak ettiğinizi dünyadan kararlılıkla talep etmenin
niyet olduğunu düşünürseniz- yanılıyorsunuz. Eğer dünyadan istediğinizi nazikçe
rica edeceksiniz yine alamazsınız.
Bilin ki, sadece siz dünyaya sipariş vereceksiniz ve sonra
ona bu siparişi yerine getirmesine izin vereceksiniz. Siz ona bunu yapmaya
fırsat vermiyorsunuz: Talep ediyorsunuz, istiyorsunuz, korkuyorsunuz ve şüphe
ediyorsunuz. Dünya da bu durumda talep ediyor, istiyor, korkuyor ve şüphe
ediyor, yani sizi yansıtıyor. Çünkü o sizin aynanızdır.
Bunu hissetmeniz lazım. Dünyayı bırakın, şu an onun sizin
için rahat, konforlu olmasına izin verin. Bu anlık, hafif bir duygudur, ama onu
tutmaya çalışın. Bir anlığa olağanüstü manzarayı hayal edin: zor, endişeli,
kaygılı ve düşmanca dünya sizin için sevinçli ve konforlu olmuştur.
Siz buna izin veriyorsunuz. Karar sizin.
Sorun bizim mutlu olmamızda değildir, biz mutluluğun
hayatımıza girmesine izin vermeliyiz.
Biz ne kadar şansın yüzümüze gülmesine izin verirsek, o
kadar mutlu oluruz. Kendimizi mutlu olmaya zorlamak değil, kendimize bu lüksü
tanımamız lazım. Sadece dünyaya güvenin, maksada ulaşmak için neyi nasıl
yapacağını o biliyor.
Dünya aynası kusursuz çalışıyor, sadece gecikiyor. Siz hep
aynadaki yansımanın gerçekleşmesi için belli zaman gerektiğini kendinize
hatırlatacaksınız. Bu zaman içinde inatla maksadınızı düşüneceksiniz, her şeyin
ters gittiğinde bile pes etmeyeceksiniz. Ne kadar umutsuzluğa karşı gelirsiniz,
o kadar alırsınız.
Etrafınıza gözlemci gözleriyle bakmaya çalışın. Siz oyunun
oyuncususunuz, ama oyuna kapılmayın, her şeyi gözetleyin. Bazı zaman sahneden
çıkıp izleyici olun. O zaman dizginleri elinizde tuta bilirsiniz. Ne zaman sert
davranacağınızı, ne zaman rahatlayacağınızı anlarsınız. Dünyayı bırakın,
akışına uyun, kendinizi bu akışın içinde izleyin. Göreceksiniz- dünya etrafınızda
dönmeye başlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder